Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Büşra Kocabıyık

Büşra Kocabıyık
@BusraKc
''Seneler, seneler evveldi; Bir deniz ülkesinde yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz''
Kuşadası
Çanakkale
9 okur puanı
Aralık 2016 tarihinde katıldı
Yeryüzünde yaşadığın her mutlu an kederle ödenmek zorundadır
Reklam
yaşamaya devam etmesi için bir neden olup olmadığını sordu. bu sorunun yanıtını bulamadı, yanıt hep ona ihtiyaç duyulduğunda gelmez akla, çoğu kez de beklemek verilebilecek tek yanıttır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Bana ikimiz aynı insanmışız gibi baktı.Ben onun devamıymışım gibi.O zaman algılarımın kökenini anladım.Günlerdir gördüğüm her şeye karışan şiirin kaynağını anladım.”
Onlara baktım, kardeşlerime. Ellerine, yüzlerine. Yoktan yere bir uzaklık, bir engel aramızda. Birbirimize, birlikte yaşadığımız onca şeyi aşıp yaklaşamayacakmışız gibi; ama öyle de yakınız ki, kapı kapandığında üçümüzün birden eli sıkışıyor.
Reklam
Bir felsefeci ölü bulunduğunda akla gelecek ilk şüpheli elbette kafasındaki fikirlerdi.
Ne zaman şenlikli bir yere adım atsan sımsıkı tutunuyorsun kendine. İnsanların arasından süzülürken ellerini göğsünde bitiştirip kimseye kaptırmamak için beni kalbine yaslıyorsun. Uykundaki taşı kavrarkenki gibi güven dolu ellerin. Bu hallerini çok seviyorum, çok. Ruhunu elinden kaçırmaktan korkan yaban insanların masum ürküntüsü var sende.
Seni uyumak zor. Hele beni düşündüğünü düşlemek, kendi alemimin kuytusundan yaşantını gözlemek eziyete dönüşüyor bazen. Sen zamanı eyliyor, ben burada kaburgalarının içine sıkışmış, günden güne ciğerine işleyen bir yara gibi zamanı içiyorum. Düşümde hep yalnız görüyorum seni.
Hiç olmazsa bir kerecik "gözüm" diyerek sevsen beni, alnında bir yere koysan billur cismimi, bir sürü çerçeveler bulsak seninle, yağmalamadan muhafaza etsek şeyleri, itham ve iltifat etmeden sonsuzluğunu bulsak saliselerin; alelade ya da özel, kaba ya da zarif bütün nitelikleri düzlesek, baktığımız yerde göremediğimiz bir şey de olduğunu itiraf edip sussak birlikte ve bu ağzı sıkılıkla hiç övünmesek, ne güzel olurdu. Yeter ki iste, sana feda olsun gözüm
Nasıl da dinginsin şimdi. Uyumak ne de çok yakışıyor. Koltuğun üstünden süzülüp akmak üzeresin. Başın yana düşmüş, saçların aşağı sarkıyor. Uylukların uykuya rabıtalanmış. Dirseklerin kolçaklara dayalı, kendine çatı çatmışsın kendinden. Öğle sonrasının yumuşak ışığı her yerine değmeye başladı. Tülleri solduran huzmeler üstüne vuruyor. Kıvrak bir gövde, göz kamaştırıcı bir şekilsin. Genişleyip sönüyor, sönüp genişliyor göğsün. Ciğerinde ılıttığın soluk gibi ısınıyorum ben de. Uykuya dalmak yerine bir düşe uyanmışsın. Bütün ayva tüylerin dikelmiş. Göz göz açılan gözeneklerinle bakıyorsun içeriye. Her ne görüyorsan canınla seyrediyorsun kelimelerimi.
Reklam
Canlılığını kıskanıyorum. Yeryüzünde eğreti duran şu narin gövdeni hele. Her uyanışında başka bir mekana doğma umuduyla akkor güzelliğinde ışıldıyor; düşle dünya arasında kalan misal aleminden yadırgayarak bakıyorsun çevrene. Gözlerin yumuk yumuk. Kabuğundan soyulmuş bir meyve oluyorsun o zaman. Dişlenmeye hazır, ballı bir şey. Ama sonra uyanıklığın ilk tükürüğünü yutar yutmaz küskünlük kaplıyor gövdeni. Dünyaya itilmişliğini vurgulayan darmadağın bir hal.
Söyleşecek kimse kalmamış gibi dünya ıssız onun gözlerinde. Baktığı yerlerde kendini bulamıyor. Seni fark ettiği an geniş bir gülümseme kaplıyor yüzünü. Sadece ağzıyla değil, burnuyla, alnıyla, yük çeken omuzlarıyla beraber, bütün mahalleye yayılan bir arzuyla gülümsüyor. Güzel bir ülkeye bakıyor sanki. Gözlerinde pırıltılı bir sadakat. Bu kusursuz an gelip geçtiğinde iyileşmeyecek bir yara açılıyor içinde. Elinde fotoğraf makinesi, nereye gidersen git bu gülüşü asla yakalamayacağını henüz bilmiyorsun.
''Şimdi eskisinden de kırgınsın. Omuzların düşük, yumrukların istemsizce sıkılı. Çatılardan gelen güvercin kuğurtularını tınmıyorsun bile. Anlayamıyorum gözümün ışığı, hiç anlayamıyorum. Neden seni dünyaya çağırmış olduğuma inandıramıyorum? Sen benim yaşama payım, dokunuşum, iştahımsın. O halde niçin bir yarayım, sensizlikte üreyen? Burnumda hep yanık kokusu, hangi ateşe baksan ben orada dağlanıyorum.''
Değişen hiçbir şey yok ama yine de her şey başka bir biçimde varolup gidiyor. Anlatamıyorum. Bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi. Sonunda başımdan bir serüven geçiyor, kendimi sorguya çekince kendimin, kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini görüyorum. Geceyi yarıp geçen benim. Bir roman kahramanı gibi mutluyum.
Şimdi kimse için hiçbir şey düşündüğüm yok. Sözcük aramak gibi endişem bile kalmadı.Sözcükleri şöyle ya da böyle belirlediğim yok, bırakıveriyorum ağzımdan az çok, çabuk, kendiliklerinden çıkıyorlar. Çok zaman, sözcüklerden yoksun oldukları için düşüncelerim de sisli. Garip ve eğlenceli biçimlere bürünüp yitip gidiyorlar; hemen unutuyorum bu düşünceleri.
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.