Şimdi sıra onundu...
Sünnet yolundan peygamberinin müjdesine yürüyecek, "alınmaz"ı alıp "Fatih" olacaktı.
Henüz 20 yaşındaydı. Çocuktu, ama yüreğini inancıyla bütünleyerek atom çekirdeğine dönüştürmüştü.
Ya alacak ya da ölecekti!
Ölmedi, aldı.
Çünkü o, gemileri karadan yürütmeyi düşünecek kadar geniş ufukluydu.
Osmanlı ceddimiz, " Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa Suresi, 58. Ayet) mealindeki ilahi hükmü yüzyıllar boyu uygulamışlardır.
"O Rahman (olan Allah'ın) kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman 'Selam' derler." (Furkan Suresi, 63)
Ünlü Fransız şair Alphonse de Lamartine, Türkiye Tarihi adlı eserinde Türklerden, "Türkler canlı ve cansız mahlukatın hepsiyle iyi geçinirler. Ağaçlara, kuşlara, köpeklere, velhasıl Allah'ın yarattığı her şeye hürmet ederler... Bütün sokaklarda mahalle köpekleri için belirli aralıklarla su kovaları sıralanır; bazı Müslümanlar, ömürleri boyunca besledikleri güvercinler için, ölürken vakıflar kurarak, kendilerinden sonra da (güvercinlerine) yem serpilmesini sağlarlar." diye bahsetmiştir.
"Su gibi aziz olmak" su kadar berrak, su gibi verici, canlandırıcı, dinamik, güçlü, mütevazi, neşeli, izzetli, kıymetli, temiz, mübarek, kararlı ve azimli olmaktır...