Sevgilim,
Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum. ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum. Bana verebileceğin en büyük mutluluğu verdin. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptın. İki insanın birlikte daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum, bensiz daha mutlu olacaksın. görüyorsun bu mektubu bile doğru düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sana borçlu olduğumu söylemek isterim. Bana karşı inanılmaz sabırlısın ve iyisin. Şunu söylemek istiyorum: -aslında bunu herkes biliyor- Eğer biri beni bu durumdan kurtarabilecek olsa bu sen olurdun. Her şey beni terk edip gitti ama senin iyiliğin hep benimle kaldı. Artık senin hayatını mahvetmeyeceğim. Kimse, seninle mutlu olduğumuz kadar mutlu olamazdı.
v.”
Bir Cuma günü eşi bahçeyle uğraşırken Virgina, yürüyüşe çıktı. Nehire kadar yürüdü. Ceplerini taşla doldurarak kendini soğuk sulara bıraktı.
“Kendimi sana doğru savuracağım yenilmeksizin ve boyun eğmeden. Ey ölüm!”
20. yüzyıl edebiyatında çok önemli bir yere sahip olan yazar kendi canına kıymıştı. Bu onun eşi Leonard Woolf'a bıraktığı intihar notuydu.
"Bana geleni kabul ediyorum sadece, pencereme konan bir kuşu karşılar gibi. Ama biliyorum ki konuğumun kanatları vardır ve birazdan uçacaktır. Ümitsizlikten doğan bir boyun eğiş bu, hazin bir tadı var."
Dünya kadına, erkeklere dediği gibi " Bir gün istiyorsan yaz, benim için fark ermez." demiyordu. Nahoş bir kahkahayla şöyle diyordu: Yazmak mı? Yazmak senin neyine?