Yazarın her kitabı öğreti tadında. Yaşama dair o kadar çok katkısı oluyor ki, kitabın kapağını kapattıktan sonra fikirlerinizde mutlaka bir değişim oluyor.
Bu kez de Proust 'un izinde yaşamı buluyoruz. Eserlerinde öne sürdüğü fikirleri, yaşam güzergahınıza ne denli yerleştirebileceğinizin fikrini veriyor.
Yaşamda nelere öncelik vermemiz noktasında da kıymetli bir eser. Okumak ile ilgili bölümde kendi okumalarımı düşündüm. Benim için bir eseri değerli yapan neler vardı ya da ne için okuyordum daha detaylı düşündüm. Tabii diğer yandan bu kitabın katkısını artırmak adına öncesini mutlaka Proust' u okumak iyi gelecektir.
#alaindebotton yine yaşama dair eylemleri ve duyguları, yeryüzünde geçirdiğimiz süre boyunca ne şekilde yönlendirebileceğimizin farklı seçeneklerini sunuyor.
Proust ile ilgili bildiklerinizin yanında kendisiyle ilgili bir çok şey de göreceksiniz. Yazılanların yanında yaşama dair altı çizilen her şeyin neresindesiniz sağlam bir sorgulama hissi veriyor diğer yandan. Arkadaşlarının kendisiyle ilgili söyledikleri de çok çarpıcı. Proust' un mükemmel bir dost olduğu noktasında hepsi hemfikirdi. Tam da bu noktada insan düşünüyor; arkadaşlarınız sizinle ilgili nasıl tanımlamalar yapardı?
Kitabın arka kapağında yer alan, "Henüz anne karnındayken kat*l olabilir mi insan?" sorusuyla karşılaştıktan sonra bu nasıl olabilir acaba diye düşünmeye başladım.
Evinden çok uzakta, bir burs programı ile gittiği yeni bir yaşama "merhaba" diyen karakterin dönüşüm sürecini ben de merak ettim, en az kendisi kadar. Sonuçta her şeyiyle farklı bir yerdeydi artık.
Kitap ilerledikçe doğduğu hatta doğmadan önceki anlarına dair yazar karakterini okuyucusuna tanıtmaya başlıyor. Annesinin doğum sancılarına kadar iliştirmiş satır aralarına. Çektiği tüm acıyı siz de hissediyorsunuz. Ölü doğan ikizinin bedelini daha doğar doğmaz yaşamaya başlayan bir karakter var karşımızda. Nine halası ile olan bağı da o andan itibaren başlıyor. Tabii onun yaşamla bağı sadece bununla sınırlı değil. Sevdiği yazarın kahramanının yaşamına dair bazı detaylarla kendini bir şekilde ilişkilendiriyordu.
Edebî bir lezzet var kitabın içinde. Karakterlerin duygularını da çok iyi vermiş yazar. Tam da içinizde hissediyorsunuz. Kitabın içindeki tüm karakterlerin hikayesi etkileyici. Belki de yolculuktan öte yine bir yola dönüşme hikayesi...
Kitabın içeriği oldukça güzel ve de anlamlı. Yaşamın gerçeklerinden yas, kayıplar ve ayrılıklar üzerine hikaye terapisi sunmayı çalışan kitabın, bu duyguları yaşayan insanlara vereceği güç çok değerli.
Yaşam boyu her anımız muhteşem geçmiyor. Öyle anlar oluyor ki, bazen mücadele etmekte bazen de yola devam etmekte zorlanıyoruz. Hatta öyle anlar
Her kasabanın bir bilgiye ihtiyacı olmaz, Peri. İnsanlar bilgelikten korkar ama deliler onları rahatlatır. Bir delinin karşısında kendilerine akıllı hisseder, huzur bulurlar. Onun için her kasaba kendi delisini yaratır.
İnsanlar özellikle ergenlik döneminde bir gruba dahili olma isteği duyabilirler. Uzaktan baktıkları bir arkadaş ortamına girmek için her tür fedakarlığı yapmaya hazırdırlar üstelik. Kitabın içersinde de birbirlerine Tavşan diye seslenen bir arkadaş grubu var. Tam da bu noktada Samantha bu havalı kız grubuna girmeyi çok istiyordu.
Sonra bir gün okul posta kutusunda origami haline getirilmiş beyaz kuğu şeklinde bir davetiye buluyor Samantha. Tavşanların o çok meşhur Müstehcen Salon'una davetli olduğunu görüyor. İşte bundan sonra güzergah bambaşka bir şekilde değişiyor.
Kitabın içindeki her karakterin birbiriyle olan diyalogları gerçekten de ilginçti. Hem karanlık tarafı ile hem de absürt tarafı ile dikkat çekiyor. Gotik bir iklimde abartılı olan kısımlar da yer yer karşınıza çıkıyor. Farklı bir güzergahta ilerleyen kitapları sevenler için güzel bir seçim olacaktır.
İnsan ve doğa...
Av ve avcı...
Terazinin iki tarafındaki kavramlar ve hangi taraf birbirini yok etmeye çalışıyor tahmin etmek zor değil. Dengeyi bozan her zaman insan... İhtiyacından fazlasını avlayan her zaman insan olmuştur bu yeryüzünde.
70 yaşına girdiği gün lisanslı avın başladığı güne denk gelmişti. O bir avcıydı. İsmi de Ulf...
İnsan ve doğa konulu kitapların içinde bu iki kavramın birbiriyle olan bağını görmeyi de seviyorum. Dolayısıyla Ulf ve hayvanlar arasındaki o zemini okurken çok şey geçti aklımdan. Doğanın herhangi bir unsuruyla bağkuran insanların hayatı çok eskisi gibi olmuyor. Tıpkı kitabın içinde anlatılan karakter gibi.
Av ile iç içe yaşayan insanların bu eyleme yükledikleri anlamı gerçek yaşamdan da gözlemliyorum. Onlar için gerçekten de bu eylem yaşamlarının merkezini oluşturuyor. Kitabı okurken en çok da aslında doğanın içerisine kurulan insan yaşamının, bitki ve hayvan yaşamını istila ettiğini de hatırlıyorsunuz. Çünkü gerçekti onların yaşam alanı orası.
Kitabın içinde koyunların başına gelenler ya da karakterin karavanının yanmasından sonra yaptığı sorgulamalar kayda değer.
Kurt OlmakKerstin Ekman · Gutenberg Yayınları · 20246 okunma