Melek Sezer

Melek Sezer
@Melek1414
Flectere si nequeo superos acheronta movebo! ‘’Earth to earth, ashes to ashes, dust to dust.’’ ‘'Hürriyet, şuurun cevheridir, şuur da insanındır.’’
Marmara Üniversitesi -Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Lisans
İstanbul
163 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
İnsanın varlığı düşünülmeden "düşünmek" diye bir şey olduğu düşünülemeyeceği gibi, genel olarak herhangi bir olayı ya da ilişkiyi ancak insanın var olması ölçüsünde düşünebiliriz. İnsan olmazsa Kuzey, Güney, Doğu, Batı ne ifade eder.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
Daha kötüsü bu hatiplik alışkanlığı sırasında edinilen düşünüş, hatibi işin kolayına kaçmaya sürükler ve artık eleştiri frenleri işlemez.
Sayfa 137Kitabı okudu
Eğitim görmemiş ve yontulmamış çevre, eğitimciye hükmetmiş; kaba kamusal düşünüş bilime üstün gelmiştir, bilim ona egemen olmamıştır; eğer çevre eğitimci ise, onun da eğitilmesi gerekir/(yazarın durumu o büyük tartışmadan sonra da değişmiş gibi görünmemektedir. Londra Kongresine sunduğu tebliğden anlaşıldığı gibi kitabındaki görüşlerini bu tartışmadan sonra reddetmiş görünüyordu), Elkitabı bu devrimci diyalektiği kavrayamıyor. Elkitabı ve yazarının bütün yanlışlıklarının kökü tamamıyla şu praxis felsefesini ikiye bölme iddiasındadır: Bir sosyoloji ile bir de sistematik felsefeye. Tarihten ve siyasetten ayrılınca felsefe metafizikten başka bir şey olmaz.
Sayfa 128Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanlık daima çözümleyebileceği, başarabileceği işleri ele alır... Bu iş (ya da sorun) çözümlenmesi için gerekli maddi koşulların bulunduğu ya da biç olmazsa oluşumunun sürecine girdiği koşullarda ortaya çıkar. Bir toplumsal kuruluş, içinde taşıyabileceği bütün üretim güçlerini geliştirmeden ya da daha yüksek yeni üretim ilişkileri bunların yerini almadan, hiçbir zaman ortadan kalkmaz.
Sayfa 125Kitabı okudu
Toplum, gerçekleşmesi için gerekli koşulları henüz var olmayan işlerin yapılmasını amaç edinmez.” Eğer koşullar varsa “işlerin yerine getirilmesi “ödev”, “irade ise özgür olur ”O zaman ahlak, iradenin özgürlüğü için halktan bir kişi "duyar” ama anlamaz ya da bilmez her zaman; aydın kişi "bilir" ama anlamaz, hele "duymaz" her zaman. İki uçtan birinde bilgiçlik ve dar kafalılık, ötekinde de kör tutku ile bağnazlık görülür.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Kant'ın "öyle hareket et ki, tutumun benzeri koşullar içinde bulunan insanlar için bir kural olsun" biçimindeki özdeyişi, ilk bakışta göründüğü kadar basit ve açık seçik değil. "Benzeri koşullar”dan ne anlaşılıyor? Hemen o anda içinde hareket edilen koşullar mı, yoksa bilinmesi, eleştiri süzgecinden geçirilmiş uzun araştırmaları gerektiren karmaşık ve organik genel koşullar mı? (Sokrates'in ahlak ilkelerine göre, ahlak iradesinin temeli zihindedir, bilgeliktedir. Bu anlayışa göre insan, yalnız bilgisiz olduğu için kötülük yapar ve eleştirici bilginin araştırılması üstün ahlakın, kısaca ahlakın temelidir). Kant'ın özdeyişine, kanıtlanması gerekmeyen açık bir hakikat gözüyle bakılabilir; çünkü, içinde bulunduğu koşullarda, herkesin de kendisi gibi yapacağını düşünmeyerek hareket eden birine çok güç rastlanır. Aç adam, aç kalan herkesin de kendisi gibi hırsızlık edeceğini, ihanet ettiği için karısını öldüren biri de, aynı durumda başkalarının da böyle yapacağını düşünür. Haklı olduğunu düşünmeden hareket edenler “tımarhanelik delilerdir.”
Böylece insanı ezen, kendinde öğüten ve edilgin (pasif) duruma getire ve bir dış kuvvet olan yapı, bir özgürlük amacına, yeni bir ahlak-siyaset şekline dönüşür, yeni girişimlerin doğurucusu olur arınma (katarsis) süreci, diyalektik gelişmenin çıkardığı sentezle zincirine denk düşer.
Bunu Croce'nin diliyle şöyle söyleyebiliriz: Yeni bir dünya görüşüne uygun bir ahlak getirildiği zaman, bu dünya görüşü de birlikte getirilmiş olur; yani tam bir felsefe reformu gerçekleştirilmiştir.
Niteliksiz nicelik, niceliksiz nitelik olamayacağına göre (kültür olmadan ekonomi; zekâ olmadan pratik faaliyet ve de bunun tersi) iki terimi birbirine karşıt gösterme, akılsal bakımdan bir anlamsızlıktır.
Niteliğin, güzelliğin, düşüncenin patentalı temsilcisi olmak istemeyen hiçbir sosyete kadını yoktur ki, yeryüzündeki görevinin nitelikle güzelliği elinde tutmak olduğuna inanmasın!
Reklam
İnsan toplumsal ilişkilerin değişmesiyle sürekli olarak değişir ve oluşur.
Felsefeyi, bir dünya görüşü diye tanımladığımıza, felsefe yapmanın sadece, bir sistem içinde bütünleşen kavramlar üzerinde bireysel çalışma değil, fakat daha çok halkın "düşünce yapısını" değiştirmeyi ve tarihsel bakımdan doğru anlaşılan felsefi yeniliklerini somut bir şekilde, yani tarihsel ve toplumsal bakımdan evrensellikleri ölçüsünde yaymayı amaç edinen bir kültür savaşı diye kabul ettiğimize göre, dilin ve dillerin “teknik olarak” birinci planda ele alınması gereklidir. Bu konuda pragmatistlerin ileri sürdükleri fikirleri gözden geçirmeliyiz.
Kendi öz kanıtlarını yorulmadan, bıkmadan (anlatış şeklini değiştirerek) tekrarlamak; bu, halkın düşünüşünü etkileyebilmek için en etkin bir öğretim aracıdır; 2. Gittikçe daha geniş halk tabakalarının kültürce yükselmesine hiç ara verilmeden çalışmak; böylece, şekilsiz yığın unsuruna bir kişilik kazandırılmış olur. Başka bir deyimle, doğrudan doğruya halkın içinden çıkan seçkin aydınların yetişmesine çalışılmalıdır.
Nihayet, partiler, bu dünya görüşlerinin tarih süreci içindeki "deneyimci"leridirler. Partiler, etken olarak hareket eden yığınları bireysel olarak elemeden geçirir ve bu eleme pratik alanda olduğu kadar teori alanında da olur.
Birincisi eylemin içinde gizli olup kendisini, dünyanın pratik olarak değiştirilmesinde iş birliği yapanlarla gerçekten birleştirir; öteki ise yüzeyde ve sözde kalır; bu dünya görüşü kendisine geçmişten miras kalmış olup, hiçbir eleştiriden geçirilmeden benimsenmiştir.
1.253 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.