Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Orhan Alagöz

Her şey, her şeyle bağlıdır. Bir şey, her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halkeden, her şeyi halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapan Vâhid, Ehad, Ferd, Samed olmak zarûrîdir.
Reklam
Şerîat-ı İlâhiyye ikidir: ********** Biri: Sıfât-ı Kelâm’dan gelen bir Şerîat’tır ki, beşerin ef‘âl-i ihtiyâriyesini tanzîm eder. ********** İkincisi: Sıfât-ı İrâde’den gelen ve evâmir-i tekvîniye ile tesmiye edilen Şerîat-ı Fıtriye’dir ki, bütün kâinâtta cârî olan kavânîn, Âdâtullâh’ın muhassalasından ibârettir.
Tabiat
Tabîat ~misâlî bir matbaadır, tâbi‘ değil; ~nakıştır, nakkâş değil; ~kabildir, fâ‘il değil; ~mistârdır, masdar değil; ~nizâmdır, nâzım değil; ~kânûndur, kudret değil; ~şerîat-ı irâdiyedir, hakîkat-i hâriciye değil.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zalim zulmünden bıkmaz Lanet eli her yerde Mazlumun sesi çıkmaz Gözleri kıyamette
İnsân fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bâzan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakîkati kazarken ihtiyârsız dalâl başına düşer; hakîkat zannederek başına geçiriyor.
Reklam
Sözün hak olması kadar önemli bir husus, hak bir üslupla söylenmiş olmasıdır. Sözle birlikte üslup da doğru olduğunda, mutahabın bu söz karşısında üretebileceği dahili ve haricî savunma düzenekleri peşinen yıkılmaktadır.
Ona yumuşak bir söz söyleyin. Ola ki, hatırlar veya korkar.
Demek ki, hakikati temsil ediyor olduktan, söylediği söz ve davet ettiği mesaj hakikat olduktan sonra, bunu dile getirmek için öfkeye ve hiddete hacet yoktur. Zâtında hakikat olmanın gücünü taşıyan bir sözün, gücünü ziyadeleştirmek için, hiddet ve öfke boyutu taşımasına hacet yoktur. Hakikat, zâtında güçlüdür; vakur ama yumuşak ya da yumuşak ama vakur bir üslupla söylendiği takdirde, Firavun-misal kişilikler dahi, yaratılışlarının özüne dercedilmiş bu hakikati 'hatırlayabilir'ler. Yok eğer bu hakikati hatırlayıp imana gelecek bir potansiyeli hepten yitirmiş iseler, bu kez, kendilerine yumuşak bir üslupla tebliğ edilen bu hak sözün gücünü ve hakikatini içten içe sezip 'korkar'lar.
Firavun'a Nasıl Gidilir
Musa ve Hârun'un yolunda olmaya çalışan bizler ile Firavun çizgisinde olanlar arasındaki mücadele, bir sen-ben mücadelesi değildir, olmamalıdır ve asla böyle bir mücadeleye dönüşmemelidir. Zira mücadele esasen mü'min ve kâfir şahıslar arasında değil, fikirler arasında, iman ile küfür arasında yürümektedir ve öyle yürümelidir.
ÜMEYR B. VEHB
Ümeyr b. Vehb, kısa bir süre önce müşrik olarak ayrıldığı Mekke'ye müslüman olarak dönmüştü. Oraya, müslüman olduğu gün Ömer b. Hattab'ın gösterdiği heybetin benzeri bir heybetle girdi. Müslümanlığını şöyle diyerek ilan etti: "Allah'a yemin ederim ki, inkâr ile oturduğum her yere müslüman olarak da oturacağım. Küfrün müdafaasını yaptığım her yerde İslâm'ı tebliğ edeceğim."
ÜMEYR B. VEHB
Peygamber (s.a.v.)'in ve İslâm'ın nuru kendisini kaplayınca bir anda İslam'ın bir havarisi olmuş ve Kureyş'in şeytanı müslüman olmuştu. Olaydan sonra Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle der: "Canımı borçlu olduğum Allah'a yemin ederim ki, bizim yanımıza geldiğinde, bir domuz, bana Ümeyr den daha sevimli idi... Bugün ise, onu bazı çocuklarımdan bile çok seviyorum."
Reklam
Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi o halketmiştir. Pirenin mi‘desini tanzîm eden Manzûme-i Şemsiye’yi de o tanzîm etmiştir.
147 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Martı Jonathan Livingston
Martı Jonathan LivingstonRichard Bach
8.3/10 · 67,3bin okunma
Otorite ve merasimlerle çevrili yirmi birinci yüzyılında, özgürlük boğulmak isteniyor
Sayfa 147Kitabı okudu
Bir yosun gibi anlam ve neşeden yoksun bir şekilde var olmaktansa, hiç olmamak daha iyiydi.
Sayfa 131Kitabı okudu
1.007 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.