İnsan kendini anlamayı başardı sadece, sonradan pişman olsa da… Eksik olan halkayı buldu ama bu bilinç insanı büyüm esrara yaklaştıracağına , hayvanlardan daha geriye götürdü.
İnsan kendini bilmeye, etrafını saran boşluğu fark ettiği an başlar. Adını koyamadığı bu boşluğa tırnaklarını geçirir. Onu eksiltemediğini, yok edemediğini anlayınca direnmekten vazgeçer ve çevresini eşyalarla, türlü uğraşlarla, ilimle, sanatla doldurmaya çabalar. Bir süre sonra anlar ki bunca şeye rağmen başını döndüren boşluk aslında dışında değil, içindedir. Üstelik onu doldurmak için koyduğu her nesne boşluğu küçülteceğine, genişletmiştir. Ateşe atılan odun gibi...O günden sonra ne eşya, ne para, ne başka bir şey.
O boşluğa inanır ve içine sığacak birini arar. O insanı bulunca, ya da bulduğunu sanınca da boşluk dev bir denize dönüşüp arayanı dibine çeker.
Kişi, konuştukça susması gereken;
sustukça da konuşmaya itilendir
Kişi, ne konuşabilen, ne de, susabilendir
Kişi, dile gelmeyen -ve susturulamayandır.
Kişinin dili durmaz-suskunluğu bile, dilegelir.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.