Hiç aklında yokken biri çıkar karşına.
Önce hal hatır sormalar,
sonra da kısa kısa konusmalar derken alışırsın ona.
Her gece yatmadan en son ona "iyi geceler",
Her sabah uykulu gözlerle ilk ona günaydın dersin...
Seversin işte...
Hem öyle çok seversin ki gönlünden çok aklın onda kalır hep.
Kendinden çok onu seversin, onu düşünürsün, onu önemsersin...
Her zaman haber beklersin, onu merak ettiğin için...
En sonunda tamamen kaybedersin.
Ve birini asla kendinden çok sevmemen gerektiğin, göğsünün altındaki o tarifsiz sızıyla öğrenirsin...
Kilometrelerce ötede gök başka renge kuşanmışken seni anımsamak burada olduğunun kanıtı değil midir? Zaman zaman yağmurun fısıltısı, zihnimde sesine karıştığında bu yağmur ikimizi de ıslatmaz mı?