Bizlerin gerçek diye adlandırdığı bu dünyayı,kimi zaman sadece tek ve incecik bir kapı çocuklardan uzak tutar ama tesadüfi bir esintinin soluğuyla onu tekrar ardına kadar açıverir.
Çünkü satranç oyununun,zihinsel enerjileri dar sınırlı bir alana hapsederek,en zorlayıcı düşünce eyleminde bile beyni bitkin düşürecek yerde onun ataklığını ve çevikliğini keskinleştirmek gibi mucizevi bir üstünlüğü vardır.
Ama düşünceler bile her ne kadar temelsiz görünse de bir dayanak noktasına ihtiyaç duyar,yoksa onlar da döne döne ve mantıksızca kendi etrafında uçuşmaya başlar;onlar da hiçliği kaldıramıyorlar.
Hayatım boyunca tek bir düşünceye saplanıp kalmış, monoman insanların her türü dikkatimi çekmiştir, çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir ; özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu tür insanlar, özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
Yazmam gayet iyiydi,fakat sadece yazılı kelimelerle anlatılamayan,"hissettirilemeyen" bazı duygular da vardır.Yazmak,ölümsüzleştirebilir ama sesin yaptığı gibi iki insan arasındaki boşluğu kapatan bir köprü kuramaz.
Anlayıştan daha başka bir şeye,hassas bir kalbe ancak içten insan şefkatinin verebileceği güce ihtiyacı olan benim gibi biri için,basit bir acıma bakışının ne kadar acı ve yıkıcı olabileceğini o anda anladım.
Degişiyordum.O sıralar bunun farkında değildim;ama yeniden mutlu olmak ve beni mutsuz eden şeylerin bazılarını unutmak için yeni bir yol bulmuştum.Hepsinden önemlisi kendimi unutmayı öğrenmiştim.
Annem,bendeki değişikliği fark ediyordu;onun,bunun nedenini bildiğine inanıyordum,ama hiçbir şey söylemiyordu.Beni,evdeki herkesten daha iyi anlıyordu.Onu kandıramıyordum,çünkü her zaman garip bir şekilde mutlu muyum,üzgün müyüm anlıyordu.