— «Etrafmdakilerin fikirlerine aldırmaz, onlara kıymet vermeyebilirsiniz. Fakat onların sizi yalancı, ikiyüzlü bir kadın saymaları, iğrendiğiniz şeyleri yaptığınıza inanmaları, iyi niyetlerinizi şüpheyle karşılamaları şerefinizi lekeleyecek feci bir şey...»
— «Hakkın var, Helen. Düşüncesizliğim, bencilce davranış larım yüzünden başına bu felâketin gelmesine yardım ettiysem, beni affet. Affet, hatamı düzeltmeme de yardım et. Adını her iftiradan temizleme hakkını, şerefini kendi şerefim sayma fırsatım, hayatımdan daha kıymetli saydığım haysiyetini savuma imkânını ver bana.»
— «Çevrenizdekilerin hakir gördüğünü, şüphe ettiğini bildiğiniz birisiyle hayatınızı nasıl birleştirecek, onun lekeli adım, şerefini kendi adınız, şerefiniz nasıl sayacaksınız? Düşünün! Önemli bir şey bu!»
İnsan karşısındakinin gözlerine bakar, onun kalbinin derinliklerini bile görebilir. Karşındaki isterse, biriki dakika içinde sana ruhunun yıllarca keşfedemiyeceğin derinliklerini gösterir.
Aşk meselelerinde neşeli, masum bir çocuk kadar iyi ara bulucu yoktur. O, ayrılmış kalpleri birleştirir, soğukluğu eritir, âdet ve örf uçurumunun üzerine köprü kurar, korku, çekingenlik, gurur duvarlarım bir darbeyle yıkar.
— «Keşke ressam olmasaydım!»
— «Neden? İnsan sizin böyle anlarda tabiatın parlak, zevkli renklerini, şekillerini kâğıda geçirebildiğinizden dolayı memnun, hattâ mesut olacağınızı sanır.»
— «Hayır... Çünkü onlara bakıp, zevk duyacağım yerde, bü tün bunları kâğıda nasıl geçirebileceğimi düşünüyorum. Halbuki bu da katiyen kabil değil; o zaman da, sinirleniyorum.»
Bir kadm özür diledikten sonra artık dargınlığa devamda mânâ yoktur elbet. İşte bu yüzden ilk defa Helen Graham’dan dostça ayrıldım, elini de bu defa öfkeyle değil, saygıyla sıktım.
Bazılarının içkiden katiyen vazgeçemediklerini duymuştum. Mutlak pehriz fenaysa, ki herkes bu fikirde değil, haddinden fazla içkiye düşkün olmak daha da berbat, daha da feci bir şey. Bazı anneler, babalar çocuklarına içki içmeyi yasak ederler. Fakat onların sözleri her zaman dinlenmez. Hele çocukların yasak olan şeylere karşı büyük bir merakları vardır. Çocuk başkalarının beyendiği, bayıldığı, fakat kendisine yasak edilen içkiyi içmek için kıvranır. Günün birinde içer de. Bu da tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu hususta fazla bilgi sahibi değilim, fakat, Bayan Markham, anlattığınıza göre Bayan Graham’m plânı acaip olmakla beraber hiç de fena değil. Zira çocuk artık gizlice içki tatmak, içmek arzusunu duymayacak, çünkü o içki içmiş, hepsinden de tiksinmiş.
Bir anne oğlunun kendisini aşağı görmesini istiyorsa onu evden çıkarmasın, hayatını çocuğun kaprislerini, saçma - sapan arzularını yerine getirmekle geçirsin.
Her iki cinsiyetin de zayıf olduğuna, hemen hatâ yapabileceklerine kanisiniz. Fakat bir hata, bir günah gölgesi kadını mahvederken, erkeği kuvvetlendiriyor. Böyle tecrübeler, bayağı bir teşbih kullanalım, meşeyi sağlamlaştıran fırtına gibi bir şey. Belki yaprakların dökülmesine, ince dalların kırılmasına sebep oluyor ama, köklerin toprağa daha sıkıca sarılmasını, ağacın iyice gürbüzleşmesini sağ lıyor. Oğullarımızın meziyetlerini tecrübelerle ispat etmesini istiyorsunuz. Buna karşılık kızlarımızın başkalarının tecrübelerinden dahi istifade etmelerine taraftar değilsiniz. Bence çocuklar hem başkalarının tecrübelerinden istifade etmelidir, hem de fenayı reddetmeyi, iyiyi seçmeyi önceden öğrenmelidirler. Zavallı bir kızı, elinde düşmanlarına karşı kullanabileceği silâhlar olmadan, yoluna ne gibi tuzaklar çıkacağım bilmede fırlatıp ortaya atamam. Aynı şekilde onu kendine karşı olan saygısını, güvenini sarsacak kadar da sıkı bir kontrol altı na sokmam. Oğluma gelince... mükemmel, meziyetli bir erkek olmayacaksa onun ölmesini tercih ederim!
Oğlunuzun hayat yolunda şerefiyle ilerlemesini istiyorsanız, yolunun üzerindeki taşları temizlemeyin, onun yerine, kendisine bu taşların üzerinden atlamasını öğretin. Aynı şekilde, o yolda kendisini elinden çekerek de götürmeyin bırakın tek başına ilerlemesini öğ rensin.