Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Burak Uzun

Burak Uzun
@UzunBurakEfendi
Okurlardan bir okur.
Kitaplık
8 kütüphaneci puanı
31 okur puanı
Ocak 2015 tarihinde katıldı
Ulusu inşa etmenin ve sürekliliğini sağlamanın pek çok yolu vardır; ama hepsinde de, şu ya da bu şekilde, sanat da kullanılır. Ulus inşası ilk modern siyasî sanat rejimidir ve hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
Reklam
Herkes çıplak gözle gökyüzüne bakabilir. Güzel olduğu kesindir, ama orada ne gördüğümüz, görüntüyü yerleştirdiğimiz çerçeveye bağlıdır. Bu görüntü güvenli ve sağlam mı, yoksa kaotik ve tehditkâr mı? Nesneleri ve imgeleri perspektif içine sokacağımız bir model olmadan boşlukta kayboluruz, duyularımızla algıladığımız verileri net biçimde kavrayamayız.
Kavramlar 'kavramak' içindir: Bütünün kavranamazlığım, parçalarının kavranabilirliği ile aşma kaygısının ürünüdür. Kavrayan, ki bilinçtir, kavradığını bütün içindeki çokanlamlılığı, çokbağlamlılığından sıyırarak yalınlaştırır, ona kendi zihin modeli içinde kullanabileceği bir anlam verir. Bazen bu 'anlamlandırma’, kavranılmaya çalışılanın asli niteliğinden çok ikincil nitelikleri üzerinde odaklanır: Kavrayan, kavradığını ideolojik bir zorbalıkla tahrif eder. Kavranılmaya çalışılan, kavrayan’m kendisi, yani bilinç olduğunda da kavranılan'ın kaderi değişmez. Elbette ki 'gerçeklik’, kavrama çabalarına yol gösterir; bazen onları tashih eder, revizyondan geçirir; kimi zaman da yalanlar, geçersiz kılar. Bu görevi günümüzde kısmen postmodem akım üstlenmiştir. Postmodemizm, günümüzün (ve geçmişin) modemitesini sorgularken, yeni bir 'bilinç' oluşumunu, kavramların yeniden oluşturulmasını da zorlamaktadır.
Sayfa 271Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mitoloji, 'yaşanmış'ın halen yaşanmakta olduğunu vurgulayan, 'son insan'ın 'ilk insan'ı taşıdığını anlatan öyküler dizinidir. Yani hiçbir şey geçmişte kalmamıştır: Günümüzde varlığım/geçerliğini sürdürmektedir; geleceğe de aktarılacak, yeniden/yeniden yaşanacaktır.
Sayfa 251Kitabı okudu
Mit bir ihtiyaçtır; ihtiyaçtan yaratılmıştır. Bu ihtiyaç, ’anlamlılık’tır. Dolayısıyla mitten çıkış, ya da vazgeçiş/reddediş, anlamlılığın kaybıyla birliktedir. Modern insan gerçi hep bir mitin içindedir, ancak bu mitin gerçekliğini tehdit eden bir anlamsızlığın da kıyısındadır. Dünyanın anlamı dediği ve mitolojik örgüde dokuduğu şeyin, kendi kurgulaması/'uydurma'sı olduğunun farkına varmakla onu bastırm ak/unutmak/reddetmek arasında gider gelir. İllüzyonun arkasını görmek, ama yine de - 'gerçek imiş' gibi- devam ettirmek, 'gerçek imiş gibi'liğini artırmak, kendi uydurduğuna kendini inandırmak için bezemeye/zenginleştirmeye çalışmaktır, modern insanın durumu.
Reklam
insanın ruhuyla bağlantısı olmadan yaşaması ve kendini bir şey sanması garip ve can sıkıcı olur; amaçsız kalp çarpıntısı gibi. İnsan gerçekten bir neden, bu durumu haklı çıkaracak, korku ya da sevinç gibi insanı dayuran duygusal bir uyarı arıyor
Mekanı, duyularımızla, görmeyle ve dokunmayla algılayabiliyoruz, iyi, ama zaman duyumuz nerede? Bana söyler misin bir zahmet? Gördün mü, kalakaldın. Hiçbir şeyini bilmediğimiz, tek bir niteliğini bile sayamayacağımız bir şeyi nasıl ölçeceğiz? Zaman geçiyor diyoruz. Geçerse geçsin, beni ilgilendirmez ama ölçmeye gelince... yo, dur bakalım! Ölçülebilmesi için düzgün bir biçimde akması gerekir ama böyle yaptığı nerede yazılı? Bilinçli zihnimize göre bunu yapmıyor, biz öyle varsayıyoruz, düzen uğruna. Demek ki tüm ölçümler adetten
Bedeni olmayan bir ruh, ruhu olmayan bir beden kadar insanlıkdışı ve ürkünçtür. Üstelik birincisi çok ender görülen bir istisnayken, ikincisi bir kuraldır. Genelde denetimsiz büyüyen, her tür önemi ve yaşamı kendine çeken ve iğrenç bir biçimde kendini kurtaran bedendir. Yaşamını hastalıklı sürdüren bir insan bir bedenden başka bir şey değildir ve hiçbir şey bunun kadar insanlıkdışı ve aşağılayıcı olamaz; çoğu zaman da o insanın bir kadavradan farkı yoktur aslında...
Sayfa 127Kitabı okudu
Zamanı doğa değil hızlı koşan hayat belirliyordu. Hayat bazen zamanı bile geçiyordu, öyle hızlı bir koşmak içindeydi dünya. Dünyanın böylesine hızlı nereye koştuğunu kimse bilmiyordu.
Sayfa 179Kitabı okudu
Gençliği iyiliğin içinde kötülüğün de olduğu inancının pekişmesiyle geçti, çevresinde bu inancı güçlendiren bir sürü şey olup bitti. Sonraları bunun başka bir şey, bir tür kibir olduğunu düşünmeye başladı. Birine bir iyilik yaptıktan sonra kendini üstün hissetmenin verdiği bu doygunluk olmasa kimsenin kimseye iyilik yapacağı yoktu aslında. Merhametin özü kötücüldü, bu yüzden maraz doğuruyordu. Ama kibrin de sanıldığı kadar güçlü bir duygu olmadığı kanısındaydı. Çıkar kaygısına çabuk yenildiğini görünce anlamıştı bunu. Çıkar kaygısı ve kötücüllük kibri yeniyordu. Sarsılmaz olan kötücüllüktü, bazı insanların mayasında olan şey.
Reklam
Kenti değil, insanları dinlemeliyiz. Kent harabelerine değil insan harabelerine bakmalıyız. Kent atıklarını değil insan atıklarını bulmalıyız... Kentin sakladığı sır, Kentin saklı köşelerinde değil, insanların içinde. Kentin sakladığı sır, Kentin sakladığı insanlarda.
Eskiden insanların, ezelden beri onları ilk tanıdığım hâlleri içinde kilitli, o ânın içinde ebediyen donmuş olduklarını sanırdım. Boşanmışlar hep boşanmış, yaşlılar hep yaşlı. Oysa öyle değil. Kentte herkes her yıl aynı; ama her insan her yıl aynı değil. İnsanlar, nesiller gelip geçiyor, ama öte yandan, dün keşfettiğin gibi roller hep aynı kalıyor. Kent her zaman bir gaspçı bulunduracak... Kent her zaman bir metalci çocuk bulunduracak.
Kent bir gövdedir. İçinde organizmalar barındırır. Gövdenin kaynaklarını işleyen dürüst, çalışkan hücreler. Gövdedeki yabancı unsurları düşman görüp saldıran bağnaz antikorlar. Gövdenin karanlık, ıssız köşelerine yerleşip sömüren parazitler. Gövdenin tanımlayamadığı, nasıl baş edeceğini bilemediği tuhaf, bilinmez virüsler. Gövdeyi çürüten bakteriler. Tüm bunların size anlatacağı bir şey olmalı
herkes suç işlerdi, hem de en büyük suçları ama bunların çoğu ortaya çıkmaz, fark edilmez, cezalandırılmazdı. Suçlar hastalık belirtisiydi, doğa hiç durmadan bütün olası suçları ve bu arada insan suçlarını su yüzüne çıkarıyordu; doğa, suçlarını meşru yoldan temin ediyordu. Her şey daima doğada ve doğadandı, doğa doğası gereği suçluydu.
Bütün dünya bir dışlanmışlar dünyasıydı, kendi başına toplum diye bir şey yoktu, herkes yalnızdı, hiç kimse avantajlı değildi.
83 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.