“gördüğümü yazıyorum, giyotine uzanan sonsuz sırayı. hepimiz dizilmiş, bıçağın çatırtısını bekliyorduk. ayaklarımızın altından akan kan ırmakları... ben cehennemde bulundum genç adam, sen sadece onun hakkında yazılanları okudun.”
adımın ne olduğu önemli değil. nereli olduğum da. gerçekte ne adım var, ne cinsiyetim; ne yaşım, ne de doğum yerim. erkek ya da kadın, çocuk ya da yaşlı, dün ya da yarın, kuzey ya da güney. iki cins, üç zaman, dört mevsim, dört yön.. içimde birleşir kaynaşırlar. gönlüm duru bir su gibi saydamdır, sopsoğuk başdöndüren bir pencere olur bakınca. dibindeyse benim olan hiçbir şey bulamazsınız. tek görebileceğiniz, o güne dek hep yadsıdığınız arzuların imgesi olacaktır. ben buluşup birleşmelerin tam ortasıyım, bütün yollar bana çıkar. uzam, yalnızca bir uzam, tümüyle hiç, tümüyle bomboş.
bana kimliğimi soracaklar. cebimdeki cüzdanımdaydı ama artık ne cebim var en pantolonum, artık bedenim dahi yok. benden geriye hiçbir şey kalmadı. peki ya ruhum?
benim gibi komik bir hayvanın ruhu var mıdır?
"Çiçekler soluyor, ateş sönüyor
gölge bahçeye sızıyor
duvar saati çok alçak sesler çıkarıyor
adımlarını duyuyorum sanki
rüzgâr bana uzaktan gürültüler getiriyor
kapıdan bakarak çaresizce dinliyorum
kimse gelmiyor.
Gündüz ve gece
hep senin dönüşünü bekleyeceğim."