Allah’a kulluk, bizim fıtratımızda olan bir hususiyettir ve Allah’ın bize ibadeti emretmesi aslında bir rahmet ve muhabbet göstergesidir. Her insanın kalbinde bir boşluk varmış gibi düşünebiliriz. Bu boşluk fizikî bir boşluk değil, manevî bir boşluktur ve ancak manevî huzur ile bu boşluk doldurulabilir. Bu boşluğu yeni bir iş, bir tatil, yeni bir ev, araba, bir hobi veya seyahatler ile doldurmaya çalışırız. Fakat kalbimizi ne zaman bu şeylerle dolduracak olsak, yeni bir boşluk daha çıkar ortaya. Hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin olamayız ve daha sonra bu manevî boşluğu doldurmak için başka şeyler aramaya koyuluruz. Fakat, eğer kalbimizi Allah’ın sevgisi ile doldurursak, bu boşluk ebediyyen kapanmış olur. Böylelikle kelimelerle ifade edilemeyen bir huzura ve hiçbir musibetin yıkamayacağı bir sükûnete erişmiş oluruz.
Hayatınızda, hiçbir karşılık vermeden elde ettiğiniz öyle bir şey var ki onu ne kazanmışsınız, ne de ona sahipsiziniz. Hatta onu hak ettiğinize inanmak için de bir sebebiniz yoktur. İşte bu şey, içinde bulunduğunuz ân, bir sonraki ân ve yaşayacağınız bütün anlardır. Bu anların hiçbirine sahip değilsiniz, hayatınızdaki bir ânı haketmek için ne yapabilirsiniz ki? Bu yüzden popüler kültürde ân için ‘hayatın hediyesi’ denir. Bu yüzden onu çok kıymetli addederiz. Bu anlara sahip değilsiniz, çünkü bir şeyi yoktan var etme kudretine sahip değilsiniz; bir sineği dahi yaratamazsınız. Bir ân daha fazla yaşamayı hak etmiyorsunuz, çünkü ona sahip değilsiniz; bir saniyeliğine dahi hayatınızı devam ettirme kudretine sahip değilsiniz. Bunlara bakılınca görülüyor ki, kişinin sürekli bir şükran, minnettarlık hali içinde olması gerekir. Çünkü size kazanmadığınız, sahip veya layık olmadığınız bir şey, sürekli bahşediliyor.