İnsanı bir diğerine aşkın mı acının mı daha güçlü bağladığını sorgulamama neden olan , sona gelindiğinde bu bağın pamuk ipliği kadar ince olabildiğini hissettiren , aklın ipleri gibi koptuğu anda insanı delirtecek gücü ya da güçsüzlüğü barındıran bir duygu olduğu sonucuna vardığım bir kitaptı.
Acıya alışalı çok oldu.Alışınca her şey varlığın bir parçası oluyor, duvarda baka baka görmez olduğun bir çatlak gibi, orada duruyor, biliyorsun, ama görmüyorsun.
Kadın, şair olunca iki kere kadın oluyor, iki kere acı çekiyor, iki kere ölüyor, ben şair değilim ama bütün şair kadınların acısını da hissediyorum, neden bilmiyorum.
Aşkın kendi varlığından gelen, iyileştirici bir gücü vardır ve kıyaslanacak olursa, aşkla geçen zamanın özgül ağırlığı, saatlerin gösterdiği zamanınkinden kat kat fazladır.Aşk zamanın yoğunluğunu arttırmaya muktedir olan tek kimyadır.
Memento mori: Ölümü unutma.
Nasıl unutabiliriz ki, hem niye unutalım? Yaşamaya katlanmamızı sağlayan tek şey bu kesin bilgi.Neyse ki öleceğimizi biliyoruz.
"Habil'le Kabil'den beri kötülük egemenliğini sürdürüyor," dedi."Habil'le Kabil'den beri insanlar birbirlerini ve kendilerini kandırıyorlar.Kötülük insanın kendini tanrıya begendirmek istemesiyle başladı, beni beğen tanrım, kardeşimi değil, beni beğen.Şefkat, merhamet,güzellik ve diğer iyi şeyler kötülüğü gizleyen perdeler sadece.Güzel görünüşlü zehirli bitkiler gibiler.Yeryüzünde sonsuz bir kötülük var ve insan var oldukça bitmeyecek."
Bir tutkuya ihtiyacım vardı, yarattım.Ama tutku acıya götürüyor insanı ya da acıyı insana getiriyor.İnsanın acısı mı tutkusundan doğuyor,tutkusu mu acısından bilmiyorum.Onu çok özlüyorum.