Kitabın daha ilk sayfasında altını çizdiğim tek bir cümle var. Kitabı bitirdikten sonra başa alıp öyle bir göz gezdirirken unuttuğum bu cümleyi görünce yüzümde bir gülümseme oluştu. “Ben ne beklerdim babamdan peki? Hiç düşünmemiştim ama ihanet ve intihar dışında her şeye ihtimal verirdim sanırım.”
Kitap gerçekten çok akıllıca, bi o kadar yeterli ve doyurucu yazılmıştı. 21 yaşındayım ülkemizin doğu coğrafyalarında sıradan bir ailede büyüdüm. Kitapta tanıtıştığımız aile ve yaşanılanların daha çok anne-babalarımız hatta onlardan da bir üst kuşağa ait olduğunu düşünüyorum. Şu an da sırf 1000 Kitapta kaydettiğim 77. kitabı okuyorum ve okurken ağladığım kitap sayısı bir elin beş parmağını geçmez. Bu da onlardan biri ve muhtemelen en uzun uzadıya ağladığım. Bu yüzden benim için yeri hep ayrı olacak, ayrıca erkek arkadaşımla beraber alıp okumamız ve yine bu kitabı ortak bir hocamıza hediye etmiş olmamız da ayrı kılan noktalardan. Ben içeriğinin çok sevileceğini düşünüyorum ama sevilmese bile çok farklı bir kitap diyaloglar halinde karakterlerin her biri birbiriyle konuşuyor filim kesiti hissiyatı verdi bana ve çok keyif aldım. gerek yazım tekniği gerek içeriği olsun deneyimlenebilecek bir kitap bu yüzden %100 şans verilmeli. Özellikle 100-120. sayfalardan sonra sırlar çözüldükçe okuması daha da keyifli bir hal alıyor. İyi ki okudum, fazlasıyla çıkarımda bulundum, duygulandım, düşüncelere daldım… Siz de okursanız, mendilinizi hazır bulundurun:)
İlk ihtiyacımız olan kaka bağışçılarıdır. Evet, dışkının da bağışlandığı günlerdeyiz sevgili insanoğlu. Herhangi bir rahatsızlık nedeniyle dışkı transferine ihtiyaç duyduğunuzda, dışkı kaynağı olarak size yakın bir aile ferdi tercih edilir. Ama günümüzde bundan da bağımsız olarak "dışkı bağışlayıcıları" söz konusudur.
622 sayfa okumak için sizi biraz yanıltabilir. Hele de bu işlerin içinde olan bir emniyet görevlisi olarak bizlere acaba Arka Sokaklar dizisinde olan saçmalıklar gibi bir şey mi okutacak derim hep kendi kendime polisiye romanlar için. Fakat yeni bir yazar olmasına rağmen gerek içsel betimlemeleri gerekse de emniyet olaylarını bizlere olduğu gibi yansıtan genç arkadaşımız ve değerli yazarımız
İrem Nasır hanımı kutluyorum.
10 üzerinden sağlam bir 10 puan. Neden mi? Başta çok yadırgadım. Çünkü kitap çok uzun idi fakat bu yanılgı beni yazarın anlatım dili, psikolojik ögeler ve dediğim gibi içsel betimlemeler ile tam on ikiden vurdu.
Birkaç kelime hatasını yayinevi bağlama haricinde Dedektif Oğuz Yılmaz önderliğinde başlayan hikayemiz seri cinayetler, sarhoş adamlar, bozuk aile yapıları, cesur ve güzel polisler, kosturmacalı şehir hayatı, birbirinden güzel alıntılar ile birlikte bizleri sağan bir polisiye ağı. Servet Müdür, Serpil, Alperen, küçük Alp, Selda ve diğerleri. Hayatım boyunca okuduğum en iyi kitaplardan biri oldu.
Stephen King kadar popüler.
Tahminler kimi zaman kahrolası bir tutkal gibi düşüncelere yapıştı mı kişinin yolunu daraltır. 222
Her insanın içinde halen yaşayan bir çocuk vardır. Belki de bu içimizdeki çocuk bizi ayakta tutuyor. Bırakalım da o çocuk içimizde kalmaya, sevinç çığlıkları atmaya devam etsin. 485
Bir bedenin, vicdanını yerler altına alıp onun üstüne defalarca bastığı bir yaşamda soluk almak zor. 608
Bunu sevgi ve içtenlik dolu gülüşmeler, öpüşler ve salt sevgi dolu konuşmalar izledi. Hani şu evdeki kutlamaları çok zevkli kılan ve sonrasında da çok uzun süre unutulmayan, tatlı anılar bırakan türden bir aile toplantısıydı.
Tiyatro
Oyunun adı: Ocak.
Hayal, yenilgi ve yokluk arasında 60'ların Türkiye'sinde bir ailenin hayata dair var olma çabası. Çekip gitmeye inat, bir ocağın etrafında bir arada olmaya, birlikte yaşamaya övgü. Aile bir aradalığının kent yaşamı acımasızlığına direnme ve ayakta kalma süreci. Göz yaşartan bir oyundu.
Normal koşullarda belki hiç tarzım olmayan bu kitabı okuma grubumuz sayesinde elime alıp merakla okudum. Saygıdeğer
Ercan Kesal a beni doğduğum yıllarda acı yaşanan gerçeklerle tanıştırdığı için gerçekten minnettarım Az çok bildiğimiz fakat gözümüzü kulağımızı kapattığımız ülkemizin gerçek kesitlerini kendi yaşadığı tecrübelerle kısa ve vurucu hikayelerle bizlerle paylaşıyor
Ercan Kesal ve size, kendinize şu soruyu sormaya yöneltiyor ; GERÇEKTEN YAŞADIĞIM HAYATIN KIYMETİNİ BİLİYOR MUYUM ?! Hikayelerin belki her biri ölümle ve dramla çevrili iken bir yandan umutsuzluğa kapılıyorsunuz ,üzülüyor ,ağlıyorsunuz ama bir yandan da geçirdiğimiz zor zamanlardan sonra ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz. İnsan olmanın, dürüstlüğün, aile bağlarının ne denli kıymetli olduğunu anlatan ve en önemlisi de ölümün hayatımızdaki yerinin altını defalarca çizen hikayeleri ile herkese okumasını tavsiye edebileceğim bir eser ….
Peri GazozuErcan Kesal · İletişim Yayınevi · 20194,041 okunma
"Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert. Yaşamı sert yaşamak gerek. Aşırı duyarlıkları, garip aile bağlarını zamanında yenmek gerekiyor. Kendi kendine cesur olan insan, neden ölümünü cesur ve istekle ölmesin? istekle yaşayan insan neden istekle ölmesin?"
Dünyanın bütün hikâyeleri aile yaralarıdır. Orada başlar, orada gelişir, oraya dönerler. Mutlu ya da mutsuz bütün sonlar kaçınılmazdır. Bunu bilince daha rahat anlatır insan bir başkasına kendi hikâyesini.
Bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadeledir hayat, öyle midir sahi? Yoksa sürekli akıp giden bir su mudur? Yeni bir cumhuriyet , yeni bir aile kurulurken, günlük hayat derinden değişirken nedir peki hayatın akmasını sağlayan? Aşk mıdır, aşk her şeye üstün müdür? Yoksa bir “umut” mudur kalbin atmasını sağlayan??