Çocuk kendisini evlat edinen bir anne ile üvey anne arasındaki farkı bilir. Halklar da kurtarıcılar ile işgalciler arasındaki farkı bilir.
Yerleşik düşüncenin aksine, Batılı güçlerin yüzyıllık hatası dünyanın geri kalanına kendi değerlerini benimsetmeye çalışmaları değil, tam tersine, egemenlikleri altına aldıkları halklarla olan ilişkilerinde kendi değerlerine göre davranmaktan sürekli olarak kaçınmasıdır. Bu ikircillik ortadan kaldırılmadığı sürece, aynı hatalara düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalınır.
Bu değerlerin ilki evrenselliktir, insanlığın bir bütün olduğu düşüncesidir. Farklı farklı öğelerden oluşmasına karşın bir bütün olduğu düşüncesi. Dolayısıyla, ötekilerin o değerleri benimsemeye hazır olmadığı yönündeki daimi bahaneyle temel ilkelerden ödün verilmesi bağışlanamaz. Avrupa için başka, Afrika, Asya ya da İslam âlemi için başka insan hakları yoktur. Yeryüzündeki hiçbir halk kölelik, despotluk, zorbalık, cahillik, karanlıkçılık için ya da kadınların köle olması için yaratılmamıştır. Bu temel gerçeklik ne zaman yadsınsa, insanlığa ihanet edilmiş olur, kendine ihanet edilmiş olur.
“Ehlileştirme sürecinde, yeterince iyi olabilmeye çabalamak için zihnimizde bir mükemmellik imgesi yaratırız. Herkes tarafından onaylanmak ve kabul görmek için nasıl olmamız gerektiğine dair bir imaj yaratırız. Özellikle Anne, Baba, Kardeşler, din adamları ve öğretmenlerimiz gibi bizi sevmesini istediğimiz kişileri memnun etmeye çalışırız. Onların gözünde yeterince iyi olabilmek için mükemmellik imajı yaratırız ama bir türlü bu imaja uygun olamayız. İmajı biz yaratırız ama bu imaj gerçek değildir. Asla bu imaja uygun mükemmellikte olamayız. Asla!
Mükemmel olmadığımız için de kendimizi reddederiz. Bu öz-reddedişin boyutu, yetişkinlerin onurumuzu ne kadar etkin bir biçimde zedelediğiyle doğru orantılıdır.”
Perihan Mağden'in bu kitabını korkarak, ürpererek okudum. Kitabın diziye özel baskısının arka kapağında yazan cümledeki gibi: "Kırık bir kalbin romanı, aynı zamanda tekinsiz bir gerilim." O tekinsizlik yoğun ve başarılı bir şekilde nakşedilmiş.
Anne ile kızının kaçış hikayesi bu. Romanın adını herkes kendine göre yorumlayabilir.
Belli bir bozgun yaşamışız
Her şeye ölüm dadanmış sanki
Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar
Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar
Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
Çocukluk kalkmış dünyadan gibi
Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.
Erdem Bayazıt - Aşk Risalesi
Bugün beni çok şaşırtan ve sinirlendiren bir olay oldu. Tasarımı çok güzel bir düğün davetiyesi gelmiş. Heyecanla açtım, acaba kim evleniyor diye. Çok güzel dini bir söz yazılmış.
Ey Yâr…! Duâ Gibisin Gönlümde. Bilirim, “Besmelesiz” Seversem Eğer Seni, Kabul Olmazsın. O Zaman Şahit Ol Dediğime; Seni İki Cihânda da Sevmeye “Bismillahirrahmanirrahim”
Altına damadın adı, lakin kadının adı yerine "zevcesi hanımınefendi" denilmiş. Hemen sonra anne babalarının adlarına baktım. Anne adları da yok. Sanırım düğün sahipleri sadece erkekler. Burada amaç nedir? Kadına değer vermek mi, değersizleştirmek mi?
Kadınların sesini kısmaya kalkıştınız, şimdi sıra kadının adını kaldırmaya mı geldi?
Burada da bu kafa yapısında olan çok şahıs var, kötü bir fikir vermiş oldum ellerine, ama bu saçmalığı paylaşmak istedim.