Bir ara Tanrıyı düşündüm, peygamberleri, dinleri, kitapları düşündüm. Boş inançlarımız mıydı çaresizliği yaratan? O bizim eserimiz miydi? öyleyse neden bizden büyüktü, güçlüydü?
Vahşilikle melekliğin zıtlığı bizim gerçek tabiatımızın yalnızca bir yanıdır. Asıl özümüzü insanların yanında gösteririz. Bu yüzden de bizden ya nefret ederler ya da büyük bir hayranlıkla âşık olurlar. Kendini beğenmiş, kibirli ve nankör olmamız karakter özelliğimiz olarak görülür. Bunlar insanların kendinde olanları bizlere yansıtmalarından başka şey değildir. Tıpkı bir ayna gibiyizdir. Bize baktıklarında kendilerini görürler. Hoşlanmadıkları benlikleri onlara irade dışı tepkiler verdirir. Yaratılış amaçlarımızdan en önemlisi de belki budur. Sırf var olmakla öyle çok şeyi açığa çıkarırız ki sizin de kedi olasınız gelir.
Büyükler ise çocukluk günlerinin saf hayallerini çoktan geride bıraktıkları için katılaşmışlardır. Zor yaşamı daha da zorlaştırdıklarını bilmeden sertleşir ve gerçeğin dibine batarlar. Çocuksu bilgelikleri bilgiye evrilir ve öğrendikçe unuturlar. Kalplerinin yerine zihinleri konuşmaya başlar ve o da ne yazık ki onlara korkutucu sözler söyler. Sevginin yerini kaygı ve korku alır. Üst üste dizilmiş binaların içinde yalnız başlarına acı çekelerler. Doğayı çok sevdiklerini söylerler ama etraflarındaki birkaç ağaç ve saksılarındaki çiçeklerinden başka bir tabiatın olabileceğini hayal bile edemezler.