– Benim korkak kalbim size âşık oldu…
– Kutu kutu pense oynamıyoruz küçük bey, aşkı çocuk oyunu mu sandınız siz?
– Aşkın bir oyun olmadığını öğrenecek kadar büyüdüm ama şayet aşk bir çocuk oyunu olsaydı ve o oyunun adı da kutu kutu pense olsaydı tüm dünya size arkasını dönse bile ben size arkamı dönmezdim küçükhanım…
– Böyle konuşursan kilitlenirim ben ama…
– Eğer kilitlendiğiniz yer kalbim olacaksa bundan memnuniyet duyarım.
– Susuyorum.
– Ben de size…
Kedileri seven kadınlar yalnızlıktan korkarmış, köpekleri ise aslında kendilerini güvende hissetmek istediklerinden severlermiş… Sen filleri severdin ve bir fil kalbi kırıldığında ölebilirmiş. Sen filleri boşuna sevmiyorsun güzel kadın. Sen kalbinin kırılmasından korkuyorsun da haberin yok. Korkmasın kalbin çünkü o artık benim de kalbim…
Konuşamadım. Bekledim belki bir gün dedim. Hani “belki” olur ya, hani o mucizevi günlerden biri gelir ya, o gün gelsin istedim. Kendi kendine gelsin istedim. Ağladım, şarkılar dinledim, yazılar yazdım. Aniden olsun istedim. Hiç beklememeye çalıştım. Anlatmaya çalıştım. Yazık ettim, en çok kendime yazık ettim. Aylar geçsin dedim, mevsim değişsin.
Bekle! der: ‘’Bir zamanlar çok sevdiğin kişi, nasıl hayatına birdenbire girdiyse; bir başkası yine hayatına girip seni mutlu eder. Sadece doğru zamanı ve doğru kişiyi bekle… ‘’