Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
insanlarin mağazayı dolaştıklarını ve elleri boş olarak dışarı çıktıklarını söyleyebilirim. Sanki paranın bir şey almaya yetmediğine kendilerini inandırmak, bir tür alışveriş yapmak gibi bir şey.
Varşova kitap dolu, fiyatları da acayip bir sekilde ucuz. Çok rağbette olan bir yazar varsa o da Jack London. Halka açık okuma salonları var, sabahın saat sekizinden itibaren dolmaya başlıyor; ama Polonyalılar buralarda oturmakla yetinmiyorlar, hayatın her bir boşluğunu okumayla dolduruyorlar.
Reklam
Medeniyetler çatışmasına inanmayan Stratfor'un kurucusu Friedman, "Türkiye, rotasını Avrupa Birliği yerine İslam dünyası ve ABD'ye çevirmeli" tezini savunuyor ve "Türkiye tarih sahnesine imparatorluk olarak dönecek, Türkiye Birliği adında bir örgütlenmeye gidecek." diyordu.
Yöneticilerinin işledikleri hatalardan perişan olmuş bu insanlar, belli bir asalet içinde hayatta kalmaya çalışıyorlar.
220 syf.
9/10 puan verdi
#okudumbitti
Avrupa'da iki ayrı ödül almış, Türkiye'den önce Fransa'da yayımlanmış olan
Hayat Hanım
Hayat Hanım
, Fazıl isimli baş karakterin kendisinden yaşça büyük olan Hayat Hanım ile genç ve güzel bir kız olan Sıla arasında kalmasıyla şekillenen aşk hikayesini konu almaktadır. Roman, Fazıl’ın özne olarak merkezinde yer aldığı bu aşk ilişkisini, birtakım sosyal ve politik olayları da konu edinerek anlatmaktadır. Hayat Hanım yaşamın kendisiyken, Sıla akıl ve mantığın karşılığıdır. Fazıl, birbirine zıt karakterlerdeki bu iki farklı kadını kendisini tamamladığı için sevmektedir. Hayat Hanım ve Sıla Fazıl'ın olgunlaşmasını, kendisini bulmasını, hayatı için mücadeleye başlamasını sağlamıştır. Fakat Fazıl'ın elbet bir gün bir tercih yapması gerekmektedir.
Hayat Hanım
Hayat Hanım
her ne kadar Fazıl, Sıla ve Hayat Hanım arasındaki aşk üçgenini konu alan bir roman olarak görülse de hayatta kalma, kendini bulma ve bireysel özgürlük temalarını konu alan bir kitaptır.
Ahmet Altan
Ahmet Altan
,
Hayat Hanım
Hayat Hanım
kitabıyla edebiyat dünyasına unutulmaz bir kadın karakter sunmaktadır.
Hayat Hanım
Hayat HanımAhmet Altan · Everest Yayınları · 20211,841 okunma
Mussolini'nin gözünde Türkiye bir Avrupa ülkesiydi
1920'lerde eski dünyada Avrupalı olmayan ve bağımsız kalabilmiş dört ülke bulunuyordu. Ama Türkiye dışında kalan Çin, Habeşistan ve İran zaman içinde istilaya uğradılar. Mussolini'nin bir demeci, bu ortamda Türkiye'de tedirginlik yaratmıştı. Bunun üzerine Mussoiini, Türk büyükelçisine hemen şu mesajı verdi: "- Türkiye, bu kapsamın dışındadır. Zira bir Avrupa ülkesidir. "
Reklam
Her şey doğanın içeriğine göre olmalı
Sappho: Uçurumdaki Çığlık
Sappho: Uçurumdaki Çığlık
Erkek erkek gibi, kadın da kadın gibi olmalı. Mezopotamya kültür ve uygarlığı gerçekten de her şeyin yerli yerinde olduğu bir coğrafya...Yunan kültürü temelde yersiz kaoscu ve kadının kadınla erkeğin erkekle ilişkisi tuhaf ve insan doğasına ters. Antik Yunan kültürü günümüze böyle gelseydi hiçbir Avrupa ülkesinde insan göremezdik. Neyse ki Helen Kültür Dönemi ile Mezopotamya Uygarlığı'ndan etkilendi de bu Batı ve Yunan kültürü biraz günümüze doğru uygarlaşıverdi.
Taşlamalar.
TAŞLAMALAR   "ATA'M İZİNDEYİZ!" Atam, hâlâ yaşıyorsak: Edepsizlik sayesinde!
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
İslam Tarihinde Kölelik
Kölelik, İslâm hukukunda hukukî ehliyeti tahdid eden hallerden biri olarak kabul edilmiştir. İslâm hukuku ilk defa kölenin insan olduğunu ve Allah huzurunda bütün insanların eşitliği prensibini getirmiştir. Dolayısıyla kölelere fena muamelede bulunmak yasaklanmış; efendiye kölesine kendi yediğinden yedirme, ayrıca elbise ve mesken ihtiyacını
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
Reklam
ne gereği var şimdi bu tartışmanın bea..
Mübeccel Namık, 1930 güzellik kraliçesi seçildi. Yarışmayı yine Cumhuriyet gazetesi düzenledi. 48 aday katıldı. Jüri heyeti 60 kişiydi, yarışmacılardan daha kalabalıktı. Yarışma o kadar popülerdi ki, herkes jüriye dahil olmak istiyordu. Jüri heyetinde Abdülhak Hamit Tarhan, Halid Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Şükûfe Nihal, Sabiha Sertel gibi, edebiyat, sanat, basın dünyasından şöhretler vardı. 1929 yılında Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesi seçilen Feriha Tevfik, 1930 yılındaki bu ikinci yarışmaya da katıldı. İkinci seçildi. Kriz çıktı. Kaybetmeyi kabullenemedi. Gazetelere ağır sözlerle röportaj verdi, “hakkımı yediler” dedi. Mübeccel Namık’ın “şişman” olduğunu söyledi. “Şarklı erkekler etten buttan hoşlanıyor” dedi. “Güzellik inceliktir” dedi. “Avrupalı olalım diyoruz ama, bu kadar şişman kadınları Avrupa’da müsabakaya bile almazlar, tartsan 90 kilo gelir” dedi. Yani bir tek saç saça baş başa girmediği kalmıştı! Mübeccel Namık 1.72 boyunda, 70 kiloydu. O da Feriha Tevfik’in zayıf olmasıyla alay etti. “Tombul olmayı sivrisinek olmaya tercih ederim” dedi! E haliyle, gazetelerin en önemli konusu buydu. Ama, Mübeccel’in güzelliği konusunda herkes hemfikirdi. Tüm adayların tek tek fotoğrafları yayımlanmıştı, vatandaşlar kuponla oy kullanmıştı, vatandaşlar da jüri heyeti gibi Mübeccel’i seçmişti. Fransa’ya gönderildi, Cannes’da düzenlenen Avrupa Güzellik Kraliçesi yarışmasında Türkiye’yi temsil etti, dereceye giremedi.
Bilgilerimizin kaynağındaki düşünce hep Avrupa patentlidir. Karşılaştırmalı bilgi edinme yeteneğini yitirdik iyice.
Tarihimizi okumaz olduk. Kendi tarihimize yabancı kuşaklar yetişti Türkiye'de. Geçmişle aramıza bir Avrupa setti inşa ettik ve hiç utanç da duymadık bu setti inşa ederken. Övündük bile.
Evet Alicim, iki kapıdan geçtik. Bu üçüncüsü... İlki 'Bab-ı Hümayun'du. Sur-u Sultani'nin üzerindeki kapı. O kapı Acem usulüne göre yapılmış, yani İran tarzı, ikincisi az önce geçtiğimiz 'Bab-üs Selam', o da Frenk usulüne göre yapılmış. yani Avrupa tarzı. Önümüzdeki ise 'Bab-üs Saade. Bu kapı da Türk tarzına göre yapılmış. Yani bu üç kapı bize, sarayın, dönemin belli başlı üç uygarlığının, Acem, Avrupa ve Türk mimari kültürünün birleşmesinden oluştuğunu söylüyor. Ama aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun, bünyesinde bütün kültürleri kapsayan büyük bir dünya devleti olduğunu da anlatıyor. Gördüğün her oda, her salon, her bahçe, her ağaç, her çeşme bir anlam taşır. Dini anlamlar, politik anlamlar, sosyal anlamlar. Bu binaların her köşesi çoğu acılarla dolu yüzlerce anıyı saklar, korkunç olaylardan oluşan yüzlerce hikâye anlatır."
Sayfa 380
Ne demiş Üstad "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır"
"Hakkımda sansürcü diye yazılar çıkıyor. Avrupa'ya gönderdiğim gençlerin bazıları Fransız İhtilali'ni okuyup öğreniyor ama bu ihtilalin neden gerçekleştiğini araştırmadan buna özeniyor, memlekete geldikleri zaman da halkı ayaklanmaya çağırmayı vatanseverlik sayıyorlardı. İşte buna izin vermiyordum. O zaman, tıpkı memleketimizin düşmanları gibi bana Kızıl Sultan diye hücum ediyorlardı. Ben bu fikirlerin memleketimde yayılmasına engel oluyordum. Sansür işte budur! Çeşitli çalkantılar içinde ayakta durmaya çalışan ülkeme, şifa yerine zehir sunmak isteyenlerin önüne geçmenin adı sansürdür."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.