"Bir insan ne kadar yürekliyse, o kadar korkaktır. Ya da bir insan ne kadar korkaksa o kadar yüreklidir. Bunun böyle olduğunu bir insan ancak seksenine gelince anlar..."
İşte bunun için doktor, kolumun başka tarihi var, bacağımın başka. Hangisinin beni nereye götürdüğünü bilemiyorum. Her birinin de başka hastalığı var. Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor; kolum bacağım, tabir caizse başını alıp gitmek istiyor. Fakat, alıp gitmek istediği baş onun değil ki. Bütün organlarım böyle hastalıklı bir başın buyruğunu dinlemek istemiyorlar. Hastalıklı beynimin de oyunları var: Büyük hayaller kuruyor ve ne yazık ki beceriksiz organlarıma söz geçiremiyor. Onlar da aklımın yaşantısını rezil ediyorlar.
Erdem kendi vicdanınıza karşı ne kadar dürüst olabildiğinizle ilgilidir, ancak o zaman aynada gerçek kendinizi görebilirsiniz. Evet vicdan aynasında gerçek bizi görmek mümkün, ama ona bakmak biraz zor.
Bizde, yüzden ve düşünceden başka birşey yoktur. Sözümüz gerçek yolunda yürümektedir. Yaşamda ya da ölümde, yürümeye devam edeceğiz. Artık ölümde acı yok, yaşamda umut var.
12 yaşındaydım bu kitabı okuduğumda.Ara ara tekrar okuyorum., Martı Jonathan'ın ailesine ve çevresindeki martılara, farklılıklarıyla hem onlarla bir hem de onlardan ayrı olduğunu anlatmaya çalışırken yaşadığı duygusal gel gitleri anlatıyor.Özgürlük,karar verme ve dışlanmışlık duygusuyla başa çıkabilme gücünün çok iyi anlatıldığı bir kitap.Okurken her defasında hepimizin içinde bir Jonathan Livingston olduğunu fark ediyorum.Ben Jonathanım; o da ben...