"Bencillik ve kendini sevme aynı olmak bir yana, birbirlerinin zıddıdır. Bencil kişi kendini çok fazla değil çok az sever, hatta kendinden nefret eder. Üretici olmamasının bir belirtisi olan bu kendinden hoşlanmama ve kendine ilgi göstermeme, onu boş ve huzursuz kılar. Böyle bir kişi mutsuzdur ve kendine bilinçdışı engeller koyarak, ulaşamadığı doygunlukları öfkeyle yaşamdan kopartıp almaya çabalar. Görünüşte kendisiyle fazla ilgilenmektedir; aslında bunlar gerçek kimliğine ilgi göstermedeki beceriksizliğin üstünü örtmek ve gidermek için yapılan başarısız deneylerdir."
Erdem bir kuruntudan ibarettir, erdeme ibadet etmek sürekli fedakârlık demektir, mizacımızın esinlerine karşı sayısız isyanı gerektirir. Bu tür hareketler doğal olabilir mi? Doğa kendi ihlalini öğütler mi hiç? Eugenie, erdemli denen kadınlara aldanma. Onlar bizimle aynı duygulara hizmet etmezler, başka duyguları vardır onların ve çoğu zaman da daha aşağılıktır bunlar... Đhtiras, kibir, şahsı çıkarlar, çoğu zaman da onlara bir şey öğütlemeyen bir mizacın soğukluğudur yalnızca. Böyle varlıklara bir borcumuz var mı ki, soruyorum? Yalnızca kendilerini sevmekten öteye geçmişler midir? Tutkular yerine bencillik adına fedakârlıkta bulunmak daha mı iyidir. Daha mı bilgece bir tavırdır, daha mı uygundur? Bana kalırsa, al birini vur ötekine; ve tutkuların sesini dinleyen kuşkusuz daha haklıdır; çünkü bu ses doğanın tek organıdır, oysaki diğeri yalnızca aptallığın ve önyargının sesidir. Şu gördüğün organdan fışkıran tek bir damla bel. Eugenie, küçümsediğim erdemlerin en yüce edimlerinden bile bence çok daha değerlidir.
Halkın gözyaşları, çılgın bir kahkahanın ardında gizleniyordu; zira ıstırap çeken ve gözyaşı döken bir insan, en büyük teselliyi, adına bencillik deyin ama hakikat budur, başkalarının ıstırabını, başkalarının döktüğü gözyaşlarını seyretmekte bulur.
"Vanya Dayı", Çehov'un öyle bir eseri ki, basit bir aile dramı gibi görünse de, içine daldıkça insanı derinden etkileyen bir başyapıta dönüşüyor. Çehov, bu oyunda insan ruhunun en karmaşık köşelerini ustalıkla kurcalıyor ve aşk, pişmanlık, hayal kırıklığı ve umutsuzluk gibi evrensel temalara değiniyor.
Oyunun merkezinde Vanya
"Mağaralarda yaşayan vahşi atalarımızla aramızda o kadar az asır var ki, onlardan bize kalan öfke, bencillik, şehvet, tembellik mirasından tamamen kurtulamayız."
Gözlerimiz bir daha Ayzerle hiç kesişmedi, bu gibi anları olduğundan daha zor hale getirmezdik. Neticede benim için öne atlamasını beklemiyordum, bu bencillik olurdu, arkadaşlık ilişkilerini mahveden de bu tür bencillikler olurdu.
Bencillik arıyorsan ben sana söyleyeyim bak, asıl bencilce olan depresyondur.
Çünkü sahibini ve yaşadıklarını evrenin merkezine koyar. Açlar, hastalar, savaşlar, depremler, tufanlar bile önemini kaybediverir. Sevgilinin gidişini düşünürken korkunç facialardan sağ çıkmış ve yaşamak zorunda kalmış insanları mesela görmezden gelirsin. Onlar inatla ayakta kalmaya uğraşırken, sen yıkılmaktan medet umucak kadar körleşirsin.
Ama şükretmeyi öğrenirsen sadece yaşama karşı nankörlükten değil bencillikten de kurtulursun. Sahip olduklarına minnet duymak seni şımarıklıktan, yıkıcı hırstan, tatminsizlikten, dinmeyen aç gözlülükten korur.
Kitabı okuyup bitirdiğimde daha en başından beri hatırladığım Binnur Şafak’ın kitaplarının aklıma üşüşmesinin boşuna olmadığını anladım. Aynı küçük punto, bolca betimleme ve nihayetinde soru işaretleri ile biten bir final. Dip Serisinin ilk kitabı, yazarın son sayfadaki notu seri devam ettikçe karakterleri de yeniden göreceğimiz...
Şimdi bunu
İnsanın ruhsal, yani kendini özgü olan içsel kültürü ihmal edilirse, bencillik ve açgözlülük en yaygın güçler olarak belirler. Bu türlü bir davranış biçimini en uygun sistem ise, bencillik üzerine kurulmuş olan kapitalizmdir.
Narsisizm, Makyavelizm ve Psikopati 2002 yılından beri "karanlık üçlü" şemsiyesi altında anılır. Bu üçlünün ortak özellikleri bencillik, duygusuzluk ve kötü niyetli olma eğilimidir. Sıklıkla yalan söyleyen, aldatan ve maniple eden güvenilmez kişilerdir.