Gerçeklik abartılı boyutlara ulaşıp her şey yok olmaya başladığında, sınır tanımayan teknolojik olanaklar zihinsel ya da maddi anlamda her yeri sarıp
sarmalamaya başladığında, insan sahip olduğu tüm olanakları zorlayarak -materyalizmin ulaştığı en üst aşama olarak nitelendirilebilecek istisnasız
tüm yaşam alanlarından kovarak- kendisini içine kabul etmeyen yapay bir dünya oluşturup ortadan kaybolabilmektedir.
Kendisinden sanki bir gerçeklikten, tartışılmaz bir gerçeklikten söz edercesine söz edilen ve hakkında bu kadar çok şey söylenen küreselleşme belki de artık popüleritesini yitirmiş bir hareket olup, biz şu anda başka bir şeyle cebelleşiyor olabiliriz.
Kadınların erkeklerle eşit koşullara sahip birer birey olarak yaşayabilecekleri bir düzleme giden yolu, her iki cinsin ortak ve bilinçli çabalarıyla kısaltmak olanaklıdır
''Öte yandan ataerkil düzenin ataerkil dinleri de erkekleri savaşa yönlendirdi. Savaşmak istemeyen cemaatten değildi. Tanrıçaların egemenliğindeki uzun barış ve dinginlik çağının ardından gelen tanrıların egemenliği erkeğe köle, yağma ve
ganimet savaşlarını armağan etmişti.''
Aşağı ve ikincil konumlarının hırçınlaştırdığı, komplekslerinin boğuntusundaki kadınların yetiştirdiği çocuklar, kendilerinden emin, güvenli, sevgi dolu, dengeli ve özgürlüklere ve haklara saygılı, barışçı kimseler olamazlar.
Önkabullerin içine soktuğu kalıp için de o "Biyolojik bir olgu olan duygulardan korkan, bu yüzden kendini zayıf hisseden ve güçlü olmak, özgüven kazanmak
için şiddete başvuran bir saatli bombadır"
TBMM Araştırma Komisyonu 2005 yılında töre ve namus cinayetlerinin nedenlerini ortaya koyan bir rapor yayınladı. Raporda şöyle denmekteydi: " Cinayetleri işleyen kişiler üzerinde ailenin ya da aşiret türü toplulukların baskısı o denli fazladır ki, kişi topluluktan dışlanacağına hapse girmeyi yeğler".