Babam kırk üç yaşında öldü, ben on beş yaşındaydım. Bugün ondan daha yaşlıyım.
Onu daha iyi tanımamış olmaktan dolayı üzgünüm.
Bundan dolayı ona kızgın değilim.
Şimdi büyüdüm, yaşamın zor olduğunu biliyorum ve hayatı daha dayanılır kılmak için "kötü" yollara başvuran kimi daha hassas insanlara kızmamak gerektiğini de.
Aile albümünde sevdiğim bir fotoğraf var, o da babamla benim fotoğrafım.
Babam bir divanın üstünde uzanmış kitap okuyor, ben de yanına yatmışım. Bir yaşında olmalıyım, mutlu bir halim var, başıma kötü bir şey gelmez, babamla birlikteyim.
Pek çok insanın yaşam öyküsünde hiç tartışmasız rolü olan tesadüf faktöründen yararlanmakta, üstelik de onu olumlu bir amaç için kullanmaktadır çünkü bu tesadüf, bir şeylerden kaçmanın, insanı aslında tam da kaçmakta olduğu şeye götürdüğü şeklindeki ölümcül gerçeği yansıtmaktadır.
Hayal gücü ile zihin arasındaki bu bölünme, onu ya bir sanatçı ya da nevrotik olmaya yazgılamıştır; krallığı bu dünyaya ait olmayan insanlardan biridir o.
Bana, sanki kafasının içinde bir sineğin vızıldadığına inanıyormuş gibi geldi, gerçi elbette herkesin kafasının içinde vızıldayan bir tür arı vardır ya.