Henri Charriere’nin, nam-ı diğer Kelebek’in macera dolu hayatını yazdığı bu kitap, en beğendiğim romanlar arasına girdi diyebilirim. Yazar daha önce hiç kitap yazmamış, ama kullandığı sade dil, profesyonel yazarlara yaraşır nitelikte.
Romanın teması, özgürlük mücadelesi… Müebbet hapis cezasına çarptırılan Kelebek’in, bitmek tükenmeyen kaçma girişimlerine tanık oluyorsunuz. Yalnız, bildiğimiz hapishaneler gibi değil burası. Karadan binlerce kilometre uzakta bir ada.. Yani yüksek duvarları aşmak yetmiyor, okyanusu da geçmek gerekiyor kaçmak için. Özgürlüğün bu kadar pahalı olduğu bir yerde bile ümidini kaybetmiyor Kelebek.
Mahkum hayatını, hapishane raconunu öğreniyor, onların psikolojilerini hissediyorsunuz. Özellikle para saklama yöntemleri oldukça ilginçti.
Kelebek’le beraber ben de girdiğimi hissediyordum koğuşa. Ya da aynı salda beraber kaçıyormuşuz gibi geliyordu bazen. Kaçışı sadece okumuyor, yaşıyorsunuz da…
Kahramanımızın şansı çok yaver gitmiş ya da Simyacı’nın dediği gibi; “kişisel menkıbenin peşinde koştuğun sürece tüm evren seni amacına ulaştırmak için işbirliği yapar”.
Yazarın soyluluk üzerine tespitlerine ve teknolojiyle insanlık arasında kurduğu ters orantıya hayranlığımı belirtmeden geçmeyeceğim. Oldukça sürükleyici ve macera dolu bu romanı herkese tavsiye ederim.