Ne, biliyor musun gönül yorgunluğu? Kendinden soğuyorsun. Sözünden soğuyorsun. Geçmişinden soğuyorsun. inandıklarından soğuyorsun. Baktığın yüzlerden soğuyorsun. İçine bile bakmıyorsun artık. Dünya, inandığın o yitik cennet değil.
Reklam
Said bin Amir Radiyallahu Anh eşiyle yaşadığı problemden dolayı eşinin gönlünü şu sekilde alır; Cennet hurilerinden biri semadan bakacak olsa tüm yeryüzünü ışığa boğar, onun ışığından dolayı da Güneş ile Ay'ın ışığı yok olup giderdi. Üzerindeki bir örtü dahi, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır. Onlardan biri için seni bırakmam, senin için onları bırakmamdan daha uygundur benim için!" Bunun üzerine karısı yumuşayıp duruma rıza gösterdi.
En güzel yıllarımızı belki de en güzel bir şekilde yaşayamadık. Ama şuna inanıyorum ki Allah bir şekilde seni o yola sokuyor önemli olan buraya kadar bir şekilde kendi karakterimizle gelmeye çalıştık emeğimizi Allah boşa çıkarmaz. Kim bilir belki de yarın hiç ummadığın bir anda tüm güzellikler bizi bulur bunu bilebilir miyiz bilemeyiz. Ne kadar insanlardan uzaklaştıysam kendi içime yöneldim Allah ile olan ilişkimi daha ileri yönde ilerletmeye onu anlamlandırmaya gayret ettim.Biliyorum ki bu dünya geçici ne kdar da peşinden koşarsak koşalım hepsi bir gün son bulacak ama ahiret hayatı ebedi... Belki de cennet bahçeleri bizi bekliyor. Bıraktım ve tevekkül ettim...
Kök yerinde ağırdır...
Bir Rum arkadaşıma sevimli bir kız soruyor: Bir Rum evinden gelen bir tepsi musakkaya karşılık annenin gönderdiği bir Anadolu mantısı ya da bir Ermeni evinden gelen midye dolma ve buna karşılık bir koca tabak baklava. “Biz İstanbul’ a 1984’te geldik. Siz ne zaman geldiniz?” Arkadaşım sakince cevaplıyor “3000 yıl önce.” Bu hayatın bizim gibi
hepimiz o en büyük evi mi arıyoruz, senin önceki evin de bu evden küçük müydü, cennete varana kadar büyük ev- den daha büyüğüne geçip duracak mıyız, sonra cennete varınca cennetin büyük değil geniş olduğunu mu anla- yacağız, her büyük geniş değil midir ismail amca, kalp genişse ev geniş midir, kalp tıklım tıklım dolduğunda ev daralır mı, cehennem ağzına kadar dolu olduğu için bü- yük ama geniş değil midir, cennet belki de küçüktür ama boş olduğu için mi geniştir, geniş olduğu için mi büyük- tür, sıcak yorganın altı dar değil geniş midir, annemizin dizi küçük ama geniş midir, bu cennete nasıl gireceğiz is- mail amca, avcumuza mı bakacağız, ne getirdiğimize mi bakacağız, avucumuzda bir serçe can çekişiyor sadece, avcumda getirdiğim bir can çekiş sadece...
Sayfa 11 - Duldada Bir Fırtına
Reklam
Sürekli olarak kovulduğun, seni yutmak için sarsılıp yarılan bu dünyada yaşamaktan başka çaren yok! Mars çok uzak! İnsanın dünya üzerindeki yaşamı bir rodeo. Hortumlar, çığlar, seller, depremler. Elinde kürek, savaşırsın. Burası benim evim, diye bağırırsın. Siktir! Burası bir ev değil! Burası hiçbir şey değil! Dünya, insanın kabuğu değil. Burası bizim yuvamız değil. Biz, yer çekimiyle dünyaya zincirlenmişiz. Kim bilir nereden kovulduk? Cennet mi? Hiç sanmıyorum! Hem de hiç!
Ve tabiî Cennet ışıklarının sönmesi de dünya ışıklarının gelmesiyle birlikte oldu. Çünkü: Dünya ışığı, cennet ışığı, âhiret bahçesi, ruh şafağı için bir gecedir, karanlıktır. Ahiret de, cennet de dünyaya batmış dünya boyasına boyan- mış kişiye bir şey söylemez. Onun kalbini çağır- maz ahiret. Çağırsa da âhiretin çınlamasını duy- maz o kalb. Bu kalbin gözlerinin görüş sınırı dünya çizgileridir. Mesnevi'deki hür kuş tuzağa yakalanan kuş ikilisini anmak gerek bu noktada. Bir kuş tuzağa tutuldu. Çünkü: kursağına buğday girdi. Zaruretin tohumudur buğday. İçinde özgürlü- ğü yok eden bir güç gizli. İnsanı içten yakalayan bir zincirdir. Yoksulluğun bitmez tükenmez kitabıdır. Evet, buğday, sonsuz zenginliğin içinde fakirliğin, imkânın içinde zaruretin tohumu olarak boy gösterdi Cennette. Mademki Cennet, istenen, arzu edilen, düşünülen ve düşünülemeyen bütün ni- metlerin sergi alanı gibiydi, bu sergide bütün tab- lonun kontrpuanı olarak bir benekciğe ihtiyaç var- dı.
Sayfa 20
Tamamlansın diye öbür tarafta...
Ne çılgınlık ne de cinnet olurdu Sanma aşıklarda minnet olurdu Aksi halde dünya cennet olurdu Hayaller her zaman yarıda kalır Ezelde yazılan alında yafta Bir meçhul bekliyor bizi Araf’ta Tamamlansın diye öbür tarafta Hayaller her zaman yarıda kalır 👤Uğur Işılak
Arda Viraf
"Muhtemelen Sasani döneminde yazılan Arda Viraf (Adil Viraf), cennet ve cehenneme yolculuk eden ve ne bulduğunu anlatmak için dünyaya dönen dindar bir Zerdüştün hikâyesini anlatır. Yűzyıllar sonra Dante Alighieri (1265-1341) ona benzer fakat çok daha uzun eseri Îlahi Komedya'yı Hıristiyan bakış açısından yazacaktır."
Sayfa 93 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Şaşarım Doğrusu!
İmânın tohumunu ekememişsen kalbine, Doğruyu özünle seçememişsen eğer, Tağutları reddedememişsen şayet, Bu nasıl Müslümanlık, şaşarım doğrusu! Her yerde vardır bel'am, Bilmezler doğru kelam, Tağuta kulluğa devam, Bu nasıl Müslümanlık, şaşarım doğrusu! Hiç bilmezsin nedir şirk, Fark eder mi bu dinde ırk? Cennet için yararsın kılı kırk, Bu nasıl Müslümanlık, şaşarım doğrusu! Zâlimden etmelisin teberri, Mazlum senin için değerli, Yorulmuşsun dünya için değer mi? Bu nasıl Müslümanlık, şaşarım doğrusu!
Pervin Tek
Pervin Tek
Tanrı, içimde bir sancı.
Yıldızların hevenk hevenk gökyüzünde asılı durduğu gecelerde göklere bakıyorum, Samanyolu’ndan ötelerde bir yerde bir cennet olduğunu hayal ediyorum, oralarda bir yerde beni gözetleyen, ne yaptığımı bilen, kalbimi okuyan bir yaratıcı olması gerektiğine inanıyorum ama sonra işkence tezgahındaki çığlıklar, insanlar arasındaki eşitsizlik ve adaletsizliğe saplanan dünya beni bu fikirden vazgeçiriyor. Sonra ölümü, zebanileri, cehennem çukurlarını düşünüyorum; nasıl olduklarına dair muhayyilemde görüntüler belirip kayboluyor. Bunlardan kurtulmak için bu sefer ninemin anlattığı cenneti, Kevser ırmağını, hurileri hayal ediyorum. Her defasında tedirgin oluyorum. Hangisini hak etsem haksızlık olduğuna kanaat getiriyorum. Cenneti hak etmek için yeterince iyi, cehenneme gitmek için fazla kötü olmadığımı düşünüyorum. Karamsarlıktan kurtulmak için bütün bunların olmadığını, cehennem denilen şeyin işkence tezgahına uzattığımız insanların zihninde; cennet dediğimiz yerin de bu insanları zindanımıza gönderen adamların oturduğu saraylar olduğunu kabul ediyorum. Cennet ve cehennemin zihinlerin içinde, kalplerde yine insan tarafından yaratıldığına inanmak istiyorum.
...kulun yaratılış amacı Allah`a kulluk etmek değil miydi? Dünya inananların gurbeti Cennet ana vatan değil miydi? Mü`min , Rabbine kulluk edemediği yeri gurbet bilir.
Ben ne camiye yararım, ne havraya! Bir başka hamur benimki, başka maya. Yoksul gâvur, çirkin orospu gibiyim: Ne din umurumda, ne cennet, ne dünya! Ömer Hayyam
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.