Onun (a.s.m.) nurundan evvel kâinat umumî bir mâtem içindeydi. Mevcudat birbirine düşman, bütün cansız varlıklar birer cenaze, insanlar ebedi yokluğa mahkûm yetim hükmündeydiler.
Onun getirdiği nurla, kâinat birden şenlenerek cûş-u huruş içinde muhteşem bir zikir ve şükür mescidi haline gelmiştir. Mevcudat, artık birbirine düşman değil, kardeş olmuş; cansız varlıklar, Ce- nab-ı Hakk'ın sonsuz hikmetine mazhar ve insanların emrine musahhar birer memur vaziyetini almıştır. İnsanlar ise, ebedî yok oluştan kurtulmuş, Hâlık-ı Zülcelal'in sonsuz saadetler ülkesi olan cennetine davetli aziz birer misafir durumuna girmişlerdir. Kısacası, âlemlere rahmet olarak gönderilen o zât, insanlığın gecesini gündüze, kışını bahara çevirmiştir.
"Zeytinyağlı yiyemem" denilerek halk zeytinyağına düşman edildi. "Basma fistan giyernem" denilerek yerel kıyafetlerimiz küçümsetildi. Peki, ne moda yapıldı:
ABD'den gelen naylon çorap! Türküsü hazırdı: "Öğretmene varamadımı Naylon çorap alamadım..."
Son olarak r o m a n t i k k ö t ü m s e r l i ğ e , yani yoksunluk çekenin, başansızın, aşılmış olanın kötümserliğinin karşısına koyduğumu, hala formüllendirecek olursam: trajik olana ve kötümserliğe yönelik bir istenç vardır, bir anlağın (beğeninin, duygunun, vicdanın) hem katılığının hem de gücünün işaretidir bu. Göğsünde bu istençle her varoluşa özgü, korkunç ve kuşku götürür olandan korkmaz kişi; bizzat onu arar. Böyle bir istencin ardında cesaret, gurur, b ü y ü k bir düşman isteği vardır.