Çocukluğundan beri her fırsatta kitap okuyan biri. Kariyer, meslek, iş vb hiç önemli değil. Aslolan anlam dünyası, bunu sağlayanların en başında da okumak geliyor.
Ve bir kitabın bende yarattığı baş döndürücü şaşkınlık halinden, yudumlanan zenginliklerin yarattığı sersemlik halinden başımı kaldırdığımda, tek gördüğüm kumaşın çizgileriydi.
Sayfa 148 - Cortes Adası öyküsünde kendisine "küçük gelin" denen genç gelin kendini anlatırken
Bener Çok tatlı bir yazar. Şu ana kadar sadece öykülerini okumuş durumdayım ve çok memnunum. Amerikalı beyazların, siyahlara küçümseyen bakışlarını, ayrıca siyahların bazen sefilce davranışlarını hicvederek anlatıyor. Beyazların kıskançlık, samimiyetsizlik, yabancılaşma, tutuculuk gibi olumsuz özellikleriyle birbirleriyle didişmeleriyle de dalgasını geçiyor yazar. Öyküler genelde siyah veya beyaz ezilen horlanan insanların trajedisiyle sona erse bile, öykülerin genel havası mizah öyküleri niteliğinde olduğu için insan gülümseyerek bazen de gülerek okuyor bu da öylüler trajik biçimde sona erdiğinde bile üzerine ağırlık çökmemesini sağlıyor.
Bener Ayla Kutlu'yu Sen de Gitme Trifandafilis adlı muhteşem öyküsüyle tanımış ve sonra bütün öykü kitaplarını çok beğenerek okumuştum. Ardından romanlarına geçtim. Ancak, Kaçış gibi toplumsal ve siyasal alt-üst oluş dönemlerini anlatan bu romanında da, toplumsal mücadele içindeki gençlere "yanıldılar, çocuklara yazık oldu" mealinde ana fikir bulunması bu romanların güzelim edebi değerini düşürüyor kanısındayım. Yazarın şiirsel bir dili var ve dilimizi büyük bir ustalıkla kullanıyor ve zengin kelime dağarcığı var. Madem meselelere söz konusu gençlerin gözünden bakamıyor, bari hiç yansıtmasaydı kendi siyasal görüşlerini. Yine de, insan ilişkilerini bir dantel gibi işlemesi, insan ruhunun derinliklerine uzanma yeteneği çok az yazarımızda bulabileceğimiz meziyetler.
Bener Kelt mitolojisinde hem düş hem de aşk ve gençlik tanrısı olan Angus, bu kitapta hem mitolojideki varlığıyla hem de modern toplumdaki insanların kişisel sorunlarını çözen düş tanrısı kimliğiyle anlatılıyor. O kadar sevecen ve insancıl ki, "(S)evilmediğini düşünenleri bile onu harikulade bulan biri tarafından değiştirilebileceğine, farklı kılınabileceğine" (s. 134) inandırabiliyor. Tam da Tanrı dediğimiz varlığın böyle olması gerekmez mi?
AngusAlexander McCall Smith · Alfa Yayıncılık · 201816 okunma
"İnsanlar hâlâ böyle mektuplar yazmaya gerek duyuyor herhalde." Kadın demişti bunları. "Mektup bir öpüş gibidir, öyle değil mi? Sevgi gösterisi. Saklamak istediğin bir şey."
Sayfa 119 - Adama gelen mektubu tesadüfen bulan kadın söylüyor kocasınaKitabı okudu
Bir zamanlar böyle değildi oysa. Denizin o koyu ve katı maviliği bozulmamıştı daha. Kıyıları evler yağmalamamıştı. Ağaçlar denizin mavisine hayran kalıyor, kendi gür yeşilliklerini o mavinin içine karışmış görmek istiyorlardı.
Aynı odaları paylaşan insanlar, ister asker olsunlar, ister tutuklu, giysileriyle birlikte zırhlarını bırakınca, her akşam, düşün ve yorgunluğun eski birliğinde birbirlerini buluyorlardı sanki
Denize gömülen akşam güneşi, ormanda yiten sabah ışığı, çiçekte emilen bahar yeli, meyvede birikmiş sonyaz...ve dahası: Kara çarpıp kırılan, kırıkları çiçeklenen, mavi kış güneşiydi. Ne kadar çok şeydi kendisi için.
Sayfa 176 - Zinnur'un, canından çok sevdiği kardeşi Sungur'a dair hissettikleriKitabı okudu
Bayan Turpin ile hoş bayanın birbirine bakışı, ikisinin de belli şeyleri "bilmek" için belli şeylere "sahip olunması" gerektiğini anladıklarını gösteriyordu.