Zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez.
|| Risale-i Nur Külliyatından 📕
“Her şey sanadır.” Kinik Monimos’a karşı söylenen bu sözler gün ışığı gibi açıktır: Eğer birisi onun doğru özünü olabildiğince benimserse, söylenen söz apaçık bir şekilde faydalıdır.
Kitabı ikinci defa okumaya başladım bende mi sorun var acaba diye ama Kitabın çevirisi Kitabı katletmiş eski Osmanlı dönemi Türk edebiyati eserlerde bile bu kadar bilinmedik kelime yok. Kitabın orijinalindeki sözcüğün bu çevirideki anlamı karşılamadığına, çevirmenin kendi kendine bir macera aradığına adım gibi eminim. Kitabın (dilini öğrenirsem eğer) orijinalini okumaya karar verdim. Beni bu derece rahatsız eden şey ise İş bankasının o kusursuz çevirilerinden sonra böyle bir çeviriye denk gelmek.
İnsanlar kır evlerinde, deniz kenarlarında ve dağlarda inzivaya çekilecek yer arar; sen de buna şiddetli bir özlem duyuyorsun. Fakat bu özlem çok cahilcedir. Eğer inzivaya çekilme isteği duyuyorsan, gayet mümkün ve basittir bu: İnsan dilediği zaman kendi içinde inzivaya çekilebilir. Üstelik insan inzivaya çekilmek için kendi içinden, kendi ruhundan daha huzurlu, daha sakin hiçbir yer bulamaz, özellikle de kendinde inzivaya çekildiğinde ona huzur verecek şeylere sahipse. Huzur dediğim zarif bir düzendir aslında. Kendini sürekli böyle bir inzivaya çekilmeye ver ve kendini yenile: Ancak önermelerin çok kısa ve özlü olsun ki, tüm acılar bir anda silinsin ve oradan hiç yıpranmadan dönebilesin.
Bugün ilk defa Emile Zola'nın bir eserini okumuş oldum. İçinde beş farklı hikaye barındıran bu kitapta, aslında anlatılan şey hep aynı: ölüm. Her hikaye ölecek kişi ve bu kişinin yaşamı, ailesi hakkında kısa bir bilgi vererek başlıyor, daha sonra bu kişilerin ölümlerine ve cenaze törenlerine şahit oluyoruz ve hikayeler karakterlerin defnedilmeleriyle beraber sona eriyor. Bu hikayeler her ne kadar gidişat bakımından benzerlik gösterse de, bunları birbirinden farklı kılan asıl şey, ölülerin sınıfların farklılığı. Birinci hikaye bir aristokratın, ikinci hikaye bir burjuvanın, üçüncü hikaye bir tüccarın, dördüncü hikaye şehrin yoksul kesiminden işçi bir ailenin çocuğunun, beşinci ve son hikaye ise bir köylünün ölümünü anlatıyor. Benim bütün bu hikayeleri sırayla okurken gözüme çarpan en önemli şey, Zola'nın sınıf farklıklarını bazen üstü kapalı, bazen de çok net bir şekilde okuyucuya göstermesi oldu. Hikayelerde bahsi geçen insanların cenaze törenleri olsun, cenazelere katılan insanların, din adamlarının kişiden kişiye değişen tavırları olsun, sınıf farklılıklarının toplumun gözündeki değerini net bir şekilde yansıtan ve eleştiren bir kitaptı bu. Çok sevdiğim kitaplar arasına girmeyecek olsa da genel olarak bu kitaptan memnun kaldım. Anlaşılır bir dili vardı ve özellikle dördüncü hikayeyi çok beğendim. Siz de eğer kısa ve nitelikli bir kitap arıyorsanız bu kitaba bir şans vermenizi öneririm.
Nasıl ÖlünürEmile Zola · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202214,8bin okunma
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
etmiş olmasalardı eğer!!
|can Yücel
Genel anlamda çoook anlamlı ve okunması gereken bir kitap, fakat dili çok akıcı değil ve betimlemeler çok somut değildi bu sebeple çok yavaş aktı. Bazı sayfaları anlamak için iki üç kere okudum. Hakkıyla okuyan biri için 10/10 bir kitap olduğu gibi, anlaşılması zor olsa da çok derin edebi anlatımlara sahiplik yapan çok değerli bir kitaptı. Zihniniz rahat bir şekilde
Karanlığın Yüreği ve sık sık okuyabilirseniz eğer, çok beğenilecek bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Tavsiye ederim.
Karanlığın YüreğiJoseph Conrad · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20204,119 okunma
Ben on dokuz o marttı
Beni simgeleyen sayı onu ise yarım kafiye
Ben ondan ana geçtim
Eşitlik sağlanmıştı
Bir Ramazan gecesinde buluşmuştuk
Köşe başında ki fırından ikinci ev
Karşısında sandalları kayıkları olmayan
Bir su geçiyor
O çocukluğundan beri ölümden hiç korkmuyor
Çünkü tam mezarlığın karşısında oturuyor
Daha demedim hangi Ramazan
Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?