Çünkü insanın bir derdi olduğunda sanki dermanını, çaresini bulacakmış gibi kime rastlarsa anlatmak ister. Anlatacak insan bulamadığı takdirde de kendi kendine yahut taşlara, duvarlara anlatmaya mecbur olur.
İnsan ömrü boyunca eksik parçalarının peşine düşüyor farkına varmadan; hayatın karşısında zayıf, endişeli, dalgın, biçare hale düşüren yoksunluklarını tamamlamanın yolunu arıyor.
Kendini iyileştirmeye dair bütün inançlarını yitirmekten korkuyorsun epey zamandır. Bir de birine inanmaktan. Birine kalbinin her zerresiyle inanmaktan. Tekrar boşluğa düşmenin, aynı hayal kırıklıklarına savrulmanın geçmeyen korkusu..
İnsan görkemli güzelliğini ölene dek bilemiyor. Ne dünyanın ne kendisinin. Kalbin terazisi, yitirilmemiş hiçbir şeyin kıymetini hakkıyla ölçemiyor. Oysa bir bilseniz, ah bir bilseniz...
Sen de biliyorsun ki, bir hayal, gerçekleştiği anın sunabileceğinden katbekat fazla mutluluk verir insana. Hayal kırıklığıyla yaralanmanın en kestirme yoludur hayallerin peşinden koşmak.