Mücadelelerden, baskılardan ve sağlığa zararlı hiyerarşilerden temizlenmiş yeni bir toplumsal örgütlenme ancak arzu hubris'inin, kibrin gemlendiği bir dünyada doğabilir.
1846'da Boğaz'a adını veren John F. Frémont, Doğu'nun değerli mallarını taşıyan gemileri düşünerek İstanbul'daki Haliç'i (Golden Horn: Altın Boynuz) çağrıştırmak istemiş.
Okuduktan sonra Suat Derviş’in hayatına biraz göz attım da, meğer yazarın en sevdiği kitaplarından biriymiş. Fosforlu Cevriye, yazarın ilk okuduğum kitabıydı. Ve çok sevmiştim. Bu roman, onu ikiye katladı. Bir gecede birbiriyle alakasız insanların yaşadıkları olayları okurken, onların hayatlarının nasıl kesiştiğine de tanık oluyoruz. Çok etkileyici, çok dokunaklı, tıpkı ince ince işlenmiş bir dantel gibi…
Boşanma arifesinde bir kadının, eşinden ayrı kaldığı süreçte yaşadıkları kendi ağzından samimi bir dille anlatılmış. Esprili, düşündürücü, gerçeklere parmak basan bir roman olsa da biraz fazla uzatıldığını düşünmeden edemedim.
Doğurabilecek kadın yoksa insan türü yok olur. Bu yüzden kadınlar ve çocuklar bir halkı ezmek ve sömürmek amacı taşıyan eylemlerin ayrılmaz bir parçasıdırlar. Kadınların ve bebeklerin üzerinde denetim, dünyadaki her baskıcı rejimin bir özelliğidir.