Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

145 syf.
9/10 puan verdi
Ve Zalim Ve İnanmış Ve Kerbela :
Öncelikle böyle bir kitabı nasıl anlatacağımı, yazılanları nasıl aktaracağımı bilemiyorum. Konunun hassasiyeti ve benim de konu hakkındaki altyapımın pek sağlam olmaması dolayısıyla, değerlendirmemde değindiğim konularda bir eksiklik veya bir yanlışlık olmuş ise şimdiden özür diler, tarafınızdan düzeltilmesini rica ederim. İki gündür çok etkisinde kaldığım bu eser hakkında, dilimin döndüğünce karalama yapmayı bir borç addediyorum, addediyorum ki sesim duyulsun, bu muazzam eser daha çok okura ulaşsın, okunsun, özümsensin... İslam tarihinde yaşanan bir trajediyi işlemesi, yazarın saptırmadan ve kendi şahsi fikirlerini dahil etmeden olayı ele alması ve kurgu teşkil edecek herhangi bir unsur kullanmamasından dolayı, literatürlere roman olarak geçmiş bu eserin aslen roman olma özelliklerini taşımadığını söylemeliyim. Bu trajedinin izlerini, o günden bugünlere dek verilmiş olan tarih, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro ve minyatür gibi birçok sanat eserinde de görmek mümkün. Ben işin edebiyat kısmı ile alakadar olduğum için, örneklerini ancak bu yönde verebilirim. Ziya Paşa, Fuzuli, Ruhi Bağdadi, Edip Harabi, Seyyah Dede, Seyyid Feyzi, Osman Şems Efendi, Müştak Baba, Leyla Hanım, Pir Sultan, Yunus Emre ve Aşık Veysel gibi ozanlar, Kerbela Olayı hakkında mersiyeler kaleme alarak olayın ehemmiyetini, yarattığı kıyımı kendilerince dile getirmişlerdir. Kerbela Olayı hakkında hatrı sayılır düzeyde kitap okumamış, araştırma yapmamış, olayı sadece yüzeysel olarak bilen ben gibi bir okur için, eşsiz bir yol gösterici oldu bu eser. Kronolojik süreci, olaylara müdahil olmuş şahıs isimlerini ve olayın detaylarını oldukça yalın ve akıcı bir dille ifade etmiş Sevgili Bekir Yıldız. Toplumcu gerçekçi edebiyatımızın en sağlam kalelerinden biri olarak, Kerbela Olayı'nı da yine çizgisi doğrultusunda, özünden sapmadan şekillendirmeyi hedeflemiş, bunda da başarılı olmuş kanımca. Nasıl derseniz şöyle efendim... Belki size biraz absürd gelecek lakin Bekir Yıldız, İslam dünyasının yüzyıllardır kanayan yarası olan Kerbela Katliamı ile, ülkemizin yine yıllardır kanayan yarası olan ve kendisinin de bizzat tanıklık ettiği 12 Eylül 1980 darbesini özünde bağdaştırmış. Bunu yaparken asla ser verip sır vermemiş elbet. Ama okurken bu kıyaslamayı, bu benzeştirmeyi hissetmemek mümkün değil! Kitap çok kısa olduğu için, muhakkak okuyacağınızı düşünüyor, bu bağdaştırma hakkında daha fazla bilgi vermeden, ilişkiyi sizin kurmanızı tercih ediyorum. "Gün gelir, birisi başkaldırırsa, sanılır ki, fermanlara başkaldırmıştır o. Oysa baş kaldıranın gerçek niyeti, fermanların arkasına sinmiş yöneticilerdir. Ama, başkaldırıcı, derdini anlatamadan, başını kaybeder." Nasıl ki Kerbela, bir mazlum-zalim, güçlü-güçsüz, haklı-haksız, iyi-kötü, karanlık-aydınlık çatışması olarak zuhur ettiyse, işte 80 darbesi de aynı paralelde seyreden bir ayıp, bir günah olarak tarihe geçmiştir. Tek cümle ile anımsayacak olursak; Hz. Muhammed'in "O cennet çocuklarının efendisidir'' diye kulağına seslendiği" kıymetli torunu, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın biricik oğulları olan Hz.Hüseyin'e bağlı küçük bir birlik ile Emevi Devleti' nin ikinci halifesi Yezid'in binlerce kişilik güçlü ordusu arasında, Irak'ın Kufe şehri yakınlarındaki Kerbela Çölü'nde cereyan eden elim olaydır Kerbela Olayı. Hz. Ali'nin şehadeti ile başlayan kitap, oğlu Hz. Hüseyin’in şehadeti ile son buluyor. Emevi lideri Muaviye, kendi ölümünden sonra, oğlu Yezid'in halife olarak başa geçeceğini ilan ederek, tüm halktan oğluna biat etmesini talep ediyor, tabi bu talep biraz da cebren ve hile ile oluyor. Muaviye'nin ölümü üzerine yerine geçen oğul Yezid'in ilk hedefi ise, ehlibeyt mensubu oluşundan mütevelli, hilafeti yolunda en büyük engel olarak gördüğü Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesini sağlamaktır. "İnsanlar, her biat isteyenin önünde eğilmeye alışırsa, inanç nerede kalır, onur, şeref nerede kalır?" Yezid'e boyun eğmeyen Hz.Hüseyin, işin daha da kötüye gideceğini öngörünce, 32'si atlı, 40'ı piyade 72 yakınını yanına alarak Kufe'den Mekke'ye doğru yola çıkar. "Sen, sen ol, kendinden kork. En büyük ordu, insanın içinde tepinir." İşte bu aşamada, daha evvel babası Hz. Ali'ye ve kardeşi Hz. Hasan'a ihanet eden Kufe halkı yine devreye girecek ve Hz. Hüseyin’e haber gönderip, şehre dönmesini isteyecek, Yezid ve ordusundan müteşekkil olan Emevilere karşı birlik olma çağrısında bulunacaktır. Bu çağrıya önce tereddüt ile yaklaşsa da sonrasında duyarsız kalamayan Hz. Hüseyin ve onun, çoğu ehlibeyt mensubu 72 kişilik kadınlı erkekli ordusu, geri dönüş yolunda pusuya düşürülüp, Kerbala Çölü'nde sıkıştırılacaktır. Mazlumun gücü inanç, zalimin gücü kılıç! "Sanılmasın ki, boyun eğmemek bir kibirdir. Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki, Yezid'in önünde eğilirsem eğer, zalimlik azalacağına, çoğalacaktır. Ben kendi adıma değil, inanmış ve inanacaklar adına, zalimin önünde, başımı dik tutmaya çalışırım." En büyük bezdirici darbe, azgın Fırat'ın kıyısında olmalarına rağmen, günlerce susuz bırakılmaları olur. Önceleri kendi saflarında iken, Emevilerin sahip olduğu güç karşısında taraf değiştiren Ömer İbni Saad'a çaresizce ve neticesizce şöyle sesleniyor Hz. Hüseyin : "Yezid'in verdiği, vereceği maldan mülkten daha çoğunu ben sana veriyorum...Herşeyim, son dirhemine kadar senin olsun. Bir kuru çul üstünde, birkaç hurmayla yaşamaya razıyım Yeter ki, biat etmeden öldür beni. Ama şu, su su diye inleyen çoluk çocuğu kılıçtan geçirme! " Ve bu susuzluk karşısında yapılabilecek en büyük direniş ise zalim Yezid'e biat edip kul olmaktansa Allah yolunda ölmekti. Bu yolda ilk adımı atan, babası Hz. Hüseyin’den şehadet izni isteyip, helallik alarak Emevi ordusuna karşı kendini ortaya atan Ali El-Ekber olur. Ehlibeytin erkeklerinden, hastalığı dolayısıyla çadırından dışarı çıkamayan Zeynel Abidin haricinde, geriye sadece Hz. Hüseyin kalır. Kundaktaki bebesi de dahil olmak üzere, tüm eşrafının ölümüne şahitlik eden Hz. Hüseyin için de kaçınılmaz son ölümdür. Keskin kılıç ve mızrap darbeleriyle öldürüldükten sonra, komutan Ömer'in emriyle, Şimr adlı birisi tarafından, başı bedeninden ayrılmış ve bu kesik baş bir mızrağa takılı olarak, Yezid'in huzuruna getirilmiştir. Yezid, gücünü kanıtlamış olmanın verdiği kibirle, güçle, elindeki asayı Hz. Hüseyin'in kesik başı üzerinde dolaştırıp oynamaya başladı. "İşte, bana biat etmeyenlerin sonu!" Bu sıra, meclisin ileri gelenlerinden Ebu Berze Eslemi ayağa kalkıp konuştu. "Asanla oynadığın bu yüz, kimin yüzüdür bilmez misin ya Yezid?" dedi. Yezid, en coşkulu, en güçlü anında kendisine sorulan bu soru karşısında çok öfkelendl. Ama belki de ilk kez, halife olduğundan beri ilk kez, babası Muaviye gibl, öfkesinin ardına sinebildi. "Bilmez olur muyum ya Eslemi? Hiç bilmez olur muyum? Hz. Muhammed'in torunu, Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in yüzüdür, asamla oynadığım. Onun için oynamaktayım ya...Bir başkasının başı olsaydı, sarayımda ne işi vardı? "Doğru değildir yaptığın," dedi Ebu Berze Eslemi. "O yüz ki, defalarca Peygamberimiz Muhammed tarafından sevgiyle öpülmüştür... Sonun hüsrandır." diye bağırdı. "Zalimsin çünkü ey Emir. Sana boyun eğmeyenin tamamını bile göremedin. Kesik başıyla avunursun açıkçası. Sen ki Yezid, sen ki zulmedensin, dedim ya yoktur sonun. Benden söylemesi. Başımı vurdurursan, vurdur. Ama, gene de benden söylemesi. Sen, Kerbela savaşını kazanan değil, kaybedensin." "Nedenmiş o? Nedenmiş?" diye, bu kez Yezid de kalktı ayağa. "Kaybettin. Evet kaybettin savaşı," dedi Eslemi. Çünkü Hüseyin, binlerce kişilik orduna, en değerli kumandanlarına bile boyun eğmedi. Eğer Hüseyin, zalimliğinden korkup gelseydi ayaklarıyla buraya, gelip eğilseydi önünde, o değil, sen kazanmış olurdun. Hani, nerde bu başın ayakları?" Ve zalim... Ve inanmış... Ve Kerbela... Ker-u Bela... Üst üste tasa... Üst üste kaygı... Üst üste musibet... Üst üste elem... Üst üste bela... Yıllardır söylenegeldiği gibi Kerbela hak aramanın ve özgürlüğün destanıdır. Sabrın, teslimiyetin ve adanmışlığın azametidir. Kerbela Olayı, dil, din, ırk ve mezhep taasubu gözetmeksizin tüm insanlığın ortak acısı, ortak dramıdır. Üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, çamurdan yaratılmış olan insanoğlunun çamurlaştığı, Yezidvari siyasi hırsların, emellerin, zulümlerin ve işkencelerin devam ettiği yeryüzünde, tüm bu kötülüklere karşı kalkan olamıyorsak bile sessiz de kalmamamız gerektiği kanaatindeyim. Ne diyordu Hz. Ali: "Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun."
Ve Zalim Ve İnanmış Ve Kerbela
Ve Zalim Ve İnanmış Ve KerbelaBekir Yıldız · Cem Yayınevi · 1999111 okunma
··
476 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Seda, yine çok değerli bir inceleme yazmışsın, ellerine sağlık canım. Ne yazık ki, zalim her çağda vardır. Siluetler değişir ama yapılan zulüm hiç değişmez. Yani zalimin zulmü hiç bitmez.
Seda okurunun profil resmi
Sultannn
Sultannn
Hoca'm sağ olasın. Zalimin zulmü varsa, mazlumun da direnişi var elbet💪
2 sonraki yanıtı göster
Anna K. okurunun profil resmi
Özellikle alıntılar çok hoşuma gitti.. okuma listeme ekliyorum.👍🏻 Bu güzel inceleme için ayrıca teşekkürler 🌼
Seda okurunun profil resmi
Rica ederim, iyi okumalar dilerim şimdiden.
Merve okurunun profil resmi
Elinize sağlık, incelemeniz güzel olmuş.
Seda okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, yazdıklarım, inceleme kriterlerini pek taşımasa da, değerlendirme kapsamına alınabilir belki🤣
Rîndkeş okurunun profil resmi
🖍️🖍️ sağlık
Seda okurunun profil resmi
Ne demek Hoca'm, az da olsa o hüznü aktarabildiysem, ne mutlu...
Güneşin Torununun Annesi okurunun profil resmi
Okuduğum bir kitap. Kaleminize sağlık. Islâm Tarihini tüm yönleriyle didikleyip araştıran ve birçok kaynaktan okuyan okuyucuya tavsiyem bu olayı anlatan kitapların kıyısından geçmeyin. Okuyun. Özellikle Abdulbakiy Gölpınarlı'nın araştırmaları daha anlaşılır ve kaynaklar ile doludur.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.