Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

436 syf.
9/10 puan verdi
·
103 günde okudu
Varolmayan İyi-Kötü Özgürlük
İtalyan asıllı İtalo Calvino’ya her temasımda bir yorgunluk hissederim. Kitabın herhangi bir yerinde geliveren bu bitkinlik hali birkaç yazar için de geçerli bir durum. Yazım şekli, etrafında gördüklerini açıklama biçimi ve konuyu işleyişi standartların dışında. Modern dünyanın kurmacalarını üreten bu kalemi seviyorum. Fakat yazdığı çok akıcı bir metin bile olsa okuma kamaşması olarak tarif edebileceğim bir şeye tutuluyorum. Bunun kaynağını tarif edemiyorum. Fakat okuduğum her eserinde bir müddet Calvino okumayacağım dedikten hemen sonra kitap biter bitmez yeni bir arayışa düşüyorum. Atalarımız günümüzden geçmişe uzanan üç masaldan oluşuyor. İkiye Bölünen Vikont’u Doğan Kardeş serisindeki resimli basımdan okuma şansını yakaladım. Bu üçlemeyi okuma sebebim de Calvino’nun olağanüstüyle gerçeği harmanlayarak kaleme aldıklarına duyduğum meraktı. Masallara karşı tarifsiz bir zaafım var. Yazar bu üç öyküyü soğuk savaş döneminde kaleme alıyor. Kurmaca topraklarda yürütülen mücadeleler oluşturarak bize savaş manzaraları sunuyor bir nebze. Yazarın kitap sonundaki açıklamalarıyla aslında neyi amaçladığını gördüğünüzde her şey daha da yerleşiyor zihninize. İkiye Bölünen Vikont ile yola düşelim. Bir savaş esnasında ikiye bölünen Vikont Medardo ülkesine geri döndüğünde karanlık bir kimliğe bürünmüştür. Yaptığı her hareketin arkasında bir hinlik vardır. Küçük hainliklerle düştüğü bu yol giderek büyük cezalara dönüşür. Ardından Vikont’un diğer yarısıyla tanışırız. Onun aksi bir ruha sahip olan bu karakterimizse yaptıklarını düzeltmeye çalışır. İyi ve kötü arasındaki dengeler şaştıkça dozun önemini yine yeniden görürüz. Yazar bu öyküsünü küçük bir çocuğun gözünden aktarır okura. Masalın içerisinde beni en çok süt ninenin cüzzamlılara karışması kısmı etkiledi. Aşırıya kaçan her eylemin sonuçlarına dair birçok nükte mevcuttu. Ağaca Tüneyen Baron az evvel bahsettiğim kamaşmaya tekabül ediyor. O kadar uzun bir süre saplandım ki bu masalda, ilerleyememe hali beni yordu. Baron Cosimo’nun ailesine kızıp kendisine ağaçlarda sürdürdüğü bir yaşama sürüklemesi hayli enteresan bir fikir. Yazarın Baron için çizdiği karakter, gelişime açık bir bireydi. Toplumdan kopmak ister gibi bir eylemle ağaçlara tünemesine rağmen birleşme gerektirecek durumlarda toparlayıcı bir güce sahip olması gibi şaşırtıcı özelliklere de sahip olan Baron’un çocukluğundan ölümüne varıyoruz. Kitaptaki en uzun masal bu, beni duraksatan kısımsa çocukluk evresinde Ombrosa’yı ve yeni yaşamını keşfetme süreciydi. Cosimo o kadar farklı kimliklere bürünüyordu ki okurken renkten renge giren bir kurguya dönüşüyordu metin. Her yapılanmanın arkasında yeni bir fikirle ve benliğiyle Cosimo’yu bulmak zevkliydi. Yazar karakterin her yaştaki gelişimini okura sundukça onu daha fazla sahiplenmemizle sonuçlanıyordu masal. Viola’ya aşkın ispatı üzerine düştükleri savaş enteresandı. Viola kitaptaki kadın karakterlerin her biri gibi güçlü ve bağımsızdı. Her metnin arkasında bir felsefi sorgulama hali varken Cosimo burada yaklaşık iki yüz otuz sayfa boyunca kendisi bir filozof olarak beliriyordu. Derinlikli çalışmaları, ağaçların tepesinde baskıya hazırladığı metinler, savaşlardaki tutumu, dünyayı yakinen takip edişi gibi birçok nüans da barınıyordu. Girift aile yapıları, av sevdası, ağaçlardaki hükümranlığı gibi kurmacanın üst noktalarında gezinen çok fazla detay mevcut. Uçarı Baron’un ölümü de yere adım atmaksızın oldu. Nitekim toprağa da karışmadı. Avcılık sevdasına düşkün olsa da doğayı korumak için epey çabalayan bir yaşamla ölümü taçlandırdı. Mezar kitabesine “Cosimo Pıovasco di Rondo – Ağaçların üstünde yaşadı – Toprağı hep sevdi – Gökyüzüne yükseldi” yazıldı. Bu kısmı bütün ağaç dallarını kendi arazisi gibi gören Baron’dan atıflarla tamamlayabiliriz. “İnsan var gücüyle kendi olmaya çalışmazsa, aşk da olmaz.” “Kadın, Çocuk, İnsan Hakları” “Kuşlar Balıklar ve Böcekler dahil olmak üzere Evcil ve Vahşi Hayvan Hakları” Varolmayan Şövalye benim en sevdiğim öyküydü. Bir savaşın içinde irade gücüyle kendisini var kılan Agilulfo kuralları harfiyen uygulayan, yorulmak bilmeyen bedensiz karakterimiz kendileri. Etrafında çizilen diğer karakterlerle kendi varlığını benimsememizi sağlayan bir tarafı vardı. Kimselerin sevmediği tüm efsanelerin ihtişamını dürüstlüğüyle siliveren bu şövalyenin geçmişinden bugününe bir zorunlu ziyaretiyle taçlanıyor masal. Anlatıcımız bir rahibe. Ki onun da sürprizini bozmak istemem. Her şeyin birbiriyle uç noktalarda bağlantılı olduğu bu öyküde Gurdulu ve Agilulfo’nun ikilemini sevdim en çok. Onları tanımlayan bir cümleyle ayrılıyorum Calvino’dan. Gördüğümüz ve düşündüğümüz her şeyi baştan yaratan muhteşem bir hayal gücüne sevgi ve minnetle. “Bir yanda varolan, ama olduğunu bilmeyen bu beden, bir yanda varolduğunu bilen, ama varolmayan şövalyem. Birbirlerine pek yaraşıyorlar, inanın bana!”
Atalarımız
AtalarımızItalo Calvino · Yapı Kredi Yayınları · 2020171 okunma
·
258 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.