Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

158 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Fyodor Dostoyevski yine insanı, insan ile anlatan ve etkisinden kısa sürede çıkamayacağımız bir kitap ortaya koymuş. Adını ilk duyduğumdan beri merak ettiğim ve başlarda “yeraltı olarak bahsettiği yer neresi, tamamen metaforik mi yoksa Bir İdam Mahkumu’nun Son Günü’nde olduğu gibi bir mahkumiyet sonucu yazılmış notlar mı” diye düşünmüştüm. Tabi ki bu soruların cevaplarını bulmak okuyucuya düşüyor. Kitabımız iki bölümden oluşuyor ve ilk bölümde daha çok yeraltı adamının düşünceleri arasında dolaşırken, ikinci bölümde daha fazla olayla karşılaşıyor ve düşüncelerini bir nebze öğrendiğimiz karakterimizin hayatına bir bakış fırsatı yakalıyoruz. Bu noktada benim için kitabın ilk bölümlerinin çok daha keyifli olduğunu söylemeliyim. Okumaya başladıktan sonra kendimi birdenbire kim olduğunu bilmediğim bir adamın iç dünyasında buldum ve onu anlayabilmek için inanılmaz bir istek duydum. Bazı arkadaşlar için kitabın ‘olumsuz hisler uyandırdığı’ bu kısmı bende tam tersi bir etki yarattı ve yeraltı adamını tanımak, onu anlamak ve dahası hayata onun baktığı açıdan bakabilmek istedim. Ancak o bizlere bir düşünceyi kanıtlamak veya kabul ettirmekten çok, kendi ile hesaplaşıyordu ve onun kendi ile olan bu diyaloğunu dinlemekten başka yapabileceğimiz pek bir şey yoktu. Adamımız düşünceler içinde kaybolurken gerçek yaşama uyum sağlamakta zorlanıyordu. Bazen gerçekte olan şeyleri öylesine görmezden geliriz ve yok sayarız ki, olmadıklarına inanırız ve bize karşı hiçbir etkileri olmaz; bazen ise kafamızda kurduğumuz dünyaya öylesine bağlı kalırız ki artık gerçek olduklarına inanırız. Normal hayattan koparız ve tamamıyla düşüncelerimizin ve hayal ettiklerimizin etkisinde kalırız. "Gerçekte incinmem için hiçbir sebep olmadığı halde, kendimi öylesine inandırıyordum ki; sonunda kendimi tamamıyla kırgın ve gücenmiş hissediyordum." Bu kitapta özellikle ilgimi çeken nokta buydu ve Beyaz Geceler kitabında da yine bu düşüncem üzerine bir cümle yer alıyordu: “Ben bir hayalperestim; gerçek yaşamla bağım o denli az ki, bunun gibi, şimdiki gibi çok nadide saydığım anları düşlerimde yine yaşamadan edemem.” Ayrıca burada tanıştığımız yeraltı adamının yalnızlığı çok farklı bir yalnızlıktı, birlikte yaşadığı insanların arasına karışmasına engel olan bir yalnızlık. Sırf bazı insanlara kendimizi kabul ettirmek, bir topluluğa girmek için onlara benzeme durumu; beni çok üzen ve asla tasvip etmediğim bir durum. Çünkü burada kendimizden bir şeyler vermiş oluyoruz ve sonuçta yine onların istediği kişiye dönüyoruz veyahut farklı olduğumuz için üzülen yine biz oluyoruz. Öyleyse bize iyi gelmeyen insanların yanında kalarak neden kendimize daha fazla eziyet ediyoruz? Olmamamız gereken bir yerde veya birilerinin yanında olduğumuzu hissettiğimiz ve “Benim burada ne işim var?” diye düşündüğümüz zamanlarda oradan ayrılmak belki de kendimiz için yapabileceğimiz en iyi şey, peki bize engel olan nedir? Son olarak söylemek isterim ki bu kitap beklentilerimi tamamıyla karşıladı ve ben yine, yeniden yazara hayran kaldım açıkçası. Varoluşçuluk üzerine yazılan ilk roman olarak kabul edilen ve 1864 yılında yazılan bu kitabı özellikle Albert Camus’un kitaplarını sevenlere öneririm.
Yeraltından Notlar (Bez Cilt)
Yeraltından Notlar (Bez Cilt)Fyodor Dostoyevski · Koridor Yayınları · 2020129,1bin okunma
··
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.