Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Önce kendini yetiştir, sonra çocuk yetiştir.
PERSONA Persona kelimesi Latince ‘’kişilik’’ demektir. Antik Yunan tiyatrolarında oyuncuların ellerinde tuttukları ve rolleri için taktıkları maskelerdir. Bu kelime 3 yıldır çok fazla ilgimi çekiyordu ve bu kelimenin anlamını içselleştirip günlük hayatımda da gözlemlemeye başladım. Bir insan muhakkak girdiği ortamda olduğundan daha farklı bir kişiliğe bürünüyor. Yani o an içerisinde bulunduğu ortama uyum sağlamak amacıyla maskesini takıyor. John Berger’ in ifade edişiyle: ‘’ Yüzler, giysilere uyan birer maskeye dönüşmüştür.’’ Bir doktor önlüğünü taktığında doktor kimliğine bürünüp daha resmi olurken evde baba kimliğine bürünüp daha espritüel olabiliyor ve davranışları da buna bağlı olarak değişebiliyor. Elbette bu daha çok rollerimizle alakalı. Daha uç bir örnek verecek olursak; bir çalışan, patronunun yanında işyerinde çok güler yüzlü, uysal davranırken evde karısına sert davranabiliyor. Yani kişilikler ortama, kişiye ve bağlı olunan şeye karşı değişebiliyor. Persona kelimesinin psikolojik bir terim olarak kullanmasını sağlayan kişi Freud ile beraber çalışmış olan analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’ tır. Jung bilinç ile bilinçdışı arasında sürekli bir değişim olduğunu ifade eder. Fakat eğer bilinçdışı tarafımız bilincin ötesine geçerse ve devamlı ona göre hareket edersek asıl kişiliğimiz yerine başka bir kişiliğe bürünürüz. Bu özdeşleşmede de böyledir. Eğer biriyle çok fazla özdeşleşme yaşarsak artık onun kişiliğine bürünebiliriz. Bununla ilgili en çarpıcı örnek Ingmar Bergman’ın Persona filmi olabilir. Çocuklukta Persona ‘’Çocukluk dönemini ele alacak olursak; sağlıklı bir bebek çok doğaldır ve yapmacıklık taşımaz. Diğer kişilerin hislerine aldırış etmeden nasıl istiyorsa öyle kabul eder ve istemediklerini de reddeder. Büyüdükçe diğer insanların bilincine varır ve bir topluluğa kendini kabul ettirmek için nasıl rol yapacağını öğrenmeye başlar. Çocuklar hızlı değişiklik gösterirler ve dolayısıyla bu yapmacıklığın ne zaman baş göstereceği ve hangi boyutlarda ilerleyeceği her çocukta farklı gelişim gösterir. Jung, yapmacıklık ile bilinçdışı yapmacıklık olarak tanımlanan özdeşleşmeyi birbirinden ayrı tutar. Eğer bir çocuk kendini babasıyla fazla özdeşleştirirse, gerçek kimliğinden bazı şeyler kaybedebilir. Kimlik sahibi olmanın aşamaları vardır veya ebeveynin veya ebeveynlerin arasındaki veya ona bir bebek gibi bağlı olan bir bakıcısı arasındaki duygusal bağa göre bu kimlik derecelendirmesi de değişecektir.’’ (1) (1) tr.wikipedia.org/wiki/Persona ‘’Jung’un Gölge Teorisi’ne göre ”Gölge, bireyin bilmeyi tercih etmediği kısmını tarif eder. Benliğin “reddedilmiş taraflarını” içerir. Benliği bu görüşleri içerdiği için, bu görüşler bilinçli bir istekle ya da kazayla bir gün bir şekilde ortaya çıkar. Gölge nesnesini bilince taşımak, onun karanlık gücünün tükenmesine ve yararlı birçok şeyin geri kazanımına yol açar.’’ (2) (2) martidergisi.com/golgemiz-bizim-... ‘’ Görünüşünüz , yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır. Dışarı bakan rüya görür, içe bakan uyanır.’’ Carl Gustav Jung Yani Persona, bizim görünen yüzümüzken, gölgelerimiz saklı kalmış, bastırılmış duygularımız, ihtiraslarımız olabilir. Bir insan gölgesiyle ne kadar yüzleşirse kişiliğini o kadar iyi oluşturur. Jung, Kişiliğin Gelişimi kitabında çeşitli konferansları, makaleleri örnek göstererek bizlere vakalar üzerine açıklamalarda bulunarak kişiliğin gelişiminde en önemli unsurları ve kişiliğin yapısındaki arketipten bahseder. Eğitimciler ve ebeveynlerin kişiliğin gelişiminde büyük bir etki yaratabileceklerinden bahseder. Aslında her eğitimcinin bir psikoloji bilgisinin olması gerektiğini fakat bunu çocuğa sezinlemeden eğitim metodlarına entegre etmesi gerektiğini söyler. Benim için en çarpıcı vakalardan biri de Anna idi. Jung, Freud’un Küçük Hans vakası ile karşılaştırabileceğimizi söyler. Burada küçük Anna dünyaya nasıl geldiğini sorar ve bu vakada Jung kollektif bilinçdışını kanıtlar nitelikte anektodlara değinir. Anna, babasından aldığı yanıtları önce tatmin edici bulmaz ve ilk başta ebeveynine doğru söylediği konusunda güvenmez. Fakat kollektif bilinçdışı sayesinde rüyalarında anlatılan şeylerin devamını metaforlarla ya da örnek olaylarla görür. Böylece bir aydınlanma yaşar. Bu da demek oluyor ki Jung’ın ortaya attığı teori doğru olabilir. Çünkü çocuk bir bebeğin nasıl doğduğunu daha önce bilmiyordu. Kollektif bilinçdışı, atalarımızdan miras kalan bir bilinçdışı aktiflikken, kişisel bilinçdışı özsel deneyimlerimize ve kendi hayatımıza dayanır. Bu da kendini rüyalarda gösterebilir. ‘’Çocuklar, ebeveynlerinin psikolojik tutumlarına dahil olurlar ve elbette çocukluktaki sinir bozukluklarının çoğu evde yaşanan atmosferden kaynaklanır.’’ der Carl Jung. Ebeveynlerimizin en çok bizi yaralayan psikolojik fenomeni onların yaşamadığı hayattır. Gerek onların yaşamadığı hayatın etkilerini sırtımızda taşırız, gerekse yapamadıklarını ödünlemeye çalışma beklentisinde olan ebeveynlerimizle savaşırız. Her ikisi de yorucu bir süreçtir. Çocuğun iki ve üç yaşına kadar tam anlamıyla kendinin bilincinde olmadığı zamanlar vardır. Bu bilinç önce ailede başlar. Bunun için aile eğitimi çok önemlidir. Sonra bu eğitim el değiştirir ve genişleyen bir yapıyla öğretmen alır. İşte bunun için bir öğretmen yaptıklarıyla örnek kişilik olmalıdır. Jung bazı noktalarda Freud’dan ayrılır. O her şeyin cinsellikte yatmadığını söyler. Daha çok bireylerin kendi deneyimlerinin değişebileceğini savunurken rüyaları örnek verir. Rüyalar hayatımızla ilgili çok önemli ipuçları verir. ‘’ Eğer böyle olsaydı insanlar Freud’a göre çoğunlukla cinsel, Adler’e göreyse çoğunlukla kendini savunan olurlardı. Ama aynı anda ikisi birden olamaz. Herkes bilir ki içgüdüler yoğunluk açısından değişir. Kimi zaman cinsellik kimi zaman kendini savunma ve diğer içgüdüler baskın olur.’’ Kitapla ilgili değinilecek çok şey var ama önemli noktalara değinmek istedim. Bu farklı bir görüş elde etmek adına eğitimcilerin ve ebeveynlerin okuması gereken bir kitap. Çocuklar neyin sahte neyin gerçek olduğunu çok iyi ayırt ederler. Bu yüzden kişilik sahibi olmayan hiç kimse bir kişiliği eğitemez. Bunun için bir anne-baba ya da bir eğitimci önce kendi benliği ile yüzleşmelidir. Bir eğitimci önce kendini eğitmeli ve yetiştirmeli, sonra çocukları eğitmeye hakkı olduğunu düşünüp en doğru şekilde yetiştirmek için canla başla çalışmalıdır.
Kişiliğin Gelişimi
Kişiliğin GelişimiCarl Gustav Jung · Pinhan Yayıncılık · 2019493 okunma
··
927 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.