Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

816 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Amerikan Çıkarlarına Uygun Tarih Yazımı… Tarihin bir “silah” olduğunu bilmezdik eskiden! Birilerinin siyasi amaçları için tarihi kullanabileceğinin farkında değildik! Örneğin, ABD’nin iki kutuplu dünyada Rusya’ya ve Avrupa’ya karşı ve tek kutuplu dünyada BOP için “Osmanlının savaşçılığıyla motive olmuş, İs lamcı Türk gençlerine ihtiyaç duyabileceğini” nereden bilebilirdik ki? Çünkü tarih derslerinde 1938’den sonrası anlatılmazdı. 1938’de Atatürk ölmüş zaman durmuş, tarih bitmiş gibiydi bizim için! Tarihimizin en yakın dönemleri adeta “karanlık çağ” gibiydi. 1071’de neler olduğunu bilirdik de 1950’de neler olduğunu bilmezdik. 500 yıl önce yaşamış Fatih’i az çok tanırdık da 60 yıl önce yaşamış Menderes’i tanımazdık. Sanki birileri 1938’den sonrasını öğrenmemizi istemiyor gibiydi. Tabii o günlerde bizlere öğretilmeyen bu “karanlık çağın”, ABD-SSCB etkisindeki iki kutuplu dünya çağı olduğunu, bu çağda Türkiye’nin ABD’ye “göbekten bağımlı” hale gelerek ulusal onurunu kaybettiğini de bilmiyorduk! Sonradan koyduk taşları üst üste... ABD'nin bizi bir taraftan “Osmanlı ve İslam” gazıyla gazlarken, diğer taraftan süt tozuyla, çikolatayla, yumurtayla neden beslediğini sonradan anladık! ABD’nin, Atatürk’ün yüzyılın başında emperyalizmi dize getirerek kurduğu tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti yerine “Anadolu Birleşik Devletleri” veya “Yakındoğu Federasyonu” adıyla bir “hilafet devleti” kurmayı planladığını anladığımızda, neden bizlere “fetihçiİslamcı” bir Osmanlı tarihi öğretildiğini de anlamıştık. Aslında bu işin temeli 1949 yılına kadar gidiyor. Çünkü tarih dersleri başta olmak üzere Türkiye’de, okullarda hangi derslerin, hangi kitapların, ne şekilde okutulacağına kadar eğitimle ilgili temel politikalara karar vericiler arasında 1949’dan bugüne ABD’nin çok önemli bir yeri vardır. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim! Şöyle ki: 27 Aralık 1949 tarihinde “Türkiye ve ABD hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkında Antlaşma" imzalanmıştır. Anlaşmanın 1. maddesine göre Türkiye’de “Birleşik Devletler Eğitimi Komisyonu" adıyla bir eğitim komisyonu kurulacaktır. Komis yonun giderleri Türkiye'nin ABD’ye olan borcundan karşılanacaktır. Komisyonun amacı, “Eğitim programının idaresini kolaylaştırmaktır ”. Komisyon, dördü Türk, dördü Amerikalı sekiz üyeden oluşacak, başkanı da ABD büyükelçisi olacaktır. ABD’li üyeleri ABD dışişleri bakanı atayacaktır. Komisyon doğrudan doğruya ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı ve onun denetiminde olacaktır. Komisyonun veznedarını bile ABD dışişleri bakanı onaylayacaktır. Komisyon, yabancıların verecekleri burslar için hoca, araştırmacı ve öğrenci önerecek, eğitim programları düzenleyecek ve Amerikalıların Türk eğitim sistemi içinde nerede ve nasıl görev yapacaklarını belirleyecektir. Anlaşmaya göre ABD vatandaşlarına yapılacak öğretim ve araştırma giderlerini de Türkiye ödeyecektir. Aynı durum ABD’deki Türk öğrencileri için de söz konusudur. Bu eğitim anlaşmasının TBMM’de onanması için hazırlanan yasanın gerekçesinde şöyle denilmiştir: “Amerika hükümeti, harpten sonra ordusunun elinde kalan fazla malzemenin satışı için müteaddit devletlerle anlaşmalar yapmış ve gerek bu devletleri mezkur satışların hasılatını dolar olarak ödemek külfetinden kurtarmak, gerekse bu vesile ile Amerikan kültürünü yaymak gayesiyle anlaşmalarla tahassul eden alacakların bu memleketlerde kültürel gayelere sarfını temin edecek kültür anlaşmaları imzalamıştır. ” Bu 1949 tarihli eğitim anlaşması girişimini ABD senato üyelerin den Fulbright başlattığından bu tür anlaşmalara “Fulbright Anlaşma ları” denilmiştir. Türk eğitim sistemini her yönüyle Amerikalı uzmanların ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın kontrolüne bırakan bu 1949 tarihli eğitim anlaşması Türkiye’nin her şeyden önce “tam bağımsızlığını” kaybettiğini göstermektedir. “Amerikan kültürünü yaymak gayesiyle” imzalandığı açık seçik şekilde ifade edilen bu anlaşmadan sonra Atatürk’ün, Türk tarihini, Türk dilini, Türk kültürünü açığa çıkarıp yaymak için geliştirdiği Türk Tarih ve Dil Tezleri yok edilmeye başlanmıştır. 1950’de Demokrat Parti’nin (DP) iktidara gelmesiyle, Türk Devrimi’yle hesaplaşma dönemi başlamıştır. Devrimleri “Halka mal olmuşlar ve olmamışlar” diye ikiye ayıran, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz,” diyen DP lideri Adnan Menderes, önce Atatürk’ün yarım kalan “Dinde Öze Dönüş Projesi"ni tamamen yok etmiştir. Din propagandasının alıp başını gittiği, dincitarikatçıişbirlikçi Saidi Nursî’nin gizli açık parlatıldığı bu dönemde, Atatürk’ün Tarih ve Dil Tezleri Projesi de büyük bir darbe yemiştir. ABD ile yapılan eğitim anlaşması doğrultusunda önce Atatürk’ün 1930’da hazırlatıp okullarda okuttuğu dört ciltlik, Anadolu Türk tarihini MÖ 2000’lerden başlatan bilimsel ve kültüruygarlık eksenli tarih kitapları müfredattan kaldırılmış, sonra Türk Milli Eğitimi’ni kontrol eden ABD’li uzmanların gözetiminde Anadolu Türk tarihini 1071 Malazgirt efsanesine indirgeyen, Türklerin kültür-uygarlıkları yerine Türklerin göçebelikleri, savaşçılıkları, dindarlıkları, fetihçilikleri gibi konulara yer veren yeni tarih kitapları hazırlatılıp okutulmaya başlanmıştır. ABD böylece atalarının savaşçılığıyla motive ettiği Türk gençlerini gerektiğinde kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı planlamıştır. İki kutuplu dünyada ABD, tek rakibi Sovyet Rusya’nın yanı başındaki Müslüman Türkiye’de atalarının savaşçılığıyla ve dindarlığıyla bilenen Türk gençlerinin gerektiğinde “Mehmetçik” olarak gözünü hiç kırpmadan Komünist Rusya’ya karşı mücadele edeceğinden emindi! ABD çıkarları doğrultusunda “kurgulanan” bu yeni tarihte, Türklerin kültür ve uygarlıkları değil, “savaşçılıkları” ve “dindarlıkları” öne çıkarılmıştır. Bu yapılırken ister istemez Atatürk’ün Evrim Kuramı’na bile yer veren, her yönüyle bilimsel ve kültür-uygarlık eksenli tarih kitaplarının değiştirilmesi de kaçınılmaz olmuştur. 1950’lerden itibaren Türkiye’nin yeni tarih tezinin adı artık Türk Tarih Tezi değil, Türk İslam Sentezi’dir. DP döneminde bu yeni tarihe uygun olarak, Atatürk’ün 1933 Üniversite Reformu sırasında üniversiteyle bağlantılarını kestiği hocalar da dahil “ırkçıTurancı ve İslamcı” hocalar yeniden üniversitelere yerleştirilmiştir. DP, Türk tarihinin İslam öncesi köklerini din dışı olarak gördüğünden bir tarafta bırakmış, Türklerin Müslüman olduktan sonraki dönemlerini, özellikle de Osmanlı dönemini dinsel motifleri iyice ön plana çıkararak anlatma yoluna gitmiştir. Ayrıca bu dönem de yeniden açılmaya başlanan imamhatip okullarında Atatürk’ün her yönüyle “bilimsel” tarih kitaplarını okutmak da cesaret isterdi açıkçası! O bilimsel cesaret de Menderes başta olmak üzere hiçbir DP’lide yoktu. DP bir taraftan Atatürk'ün Türk Tarih Tezi’ne darbe vururken, diğer taraftan Dil Devrimi'ne, Türk Dil Tezi’ne darbe vurmuştur. 1950'lerde başlayan Osmanlı fetihleriyle övünme döneminde, doğal olarak Osmanlı'nın 600 yıl boyunca kullandığı Arapça-Farsça ağırlıklı Osmanlıca adlı dile ve yine Osmanlı’nın 600 yıl boyunca bu Osmanlıcayı yazmak için kullandığı Arap alfabesine de övgüler dizilmiştir. O günden bugüne akademik çevrelerde bile gerçek Türkçenin “Osmanlıca” olduğu, Atatürk’ün Yazı ve Dil Devrimlerinin Türkçeyi fakirleştirdiği ve toplumu bir gecede “cahil” bıraktığı gibi temelsiz yorumlar yapılmıştır. Üstelik dili asıl fakirleştirenin 600 yıl boyunca Türkçeyi ihmal eden, Arapça ve Farsçanın Türkçeyi istila etmesine izin veren Osmanlı olduğu ve dahası Atatürk’ün Yazı ve Dil Devrimleriyle yok olmak üzere olan Türkçeyi kurtarıp halkı okuryazar yaptığı gerçekleri gün gibi ortadayken bu yorumlar yapılabilmiştir. DP, Türk Dil Tezi çerçevesinde CHP’nin “Anayasa” diye Türkçeleştirdiği “Teşkilatı Esasiye Kanunu”nu yeniden eski haline, Osmanlıcaya çevirmiştir. Prof. Halil İnalcık, Türk-İslam Sentezi’ni “27 Mayıs 1960 devriminden” sonra “milliyetçi- muhafazakâr” üniversite hocalarından oluşan “Aydınlar Ocağı”nın şekillendirdiğini ileri sürmüştür. 14 Mayıs 1970’te kurulan Aydınlar Ocağı’nın üyeleri arasında daha sonra başbakan ve cumhurbaşkanlığı yapacak olan Turgut Özal, TRT Genel Müdürü Nevzat Yalçıntaş ve Türkiye gazetesi yazarı Ahmet Kabaklı önde gelen isimlerdendir. 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra 1986 yılında Aydınlar Ocağı bir “Milli Mutabakat Çağrısı” hazırlamış ve ABD yörüngesindeki Devlet Planlama Teşkilatı’nın görüşlerini kabul etmiştir. Böylece 12 Eylül’den itibaren Türk-İslam Sentezciler, devletin kilit kurumlarında görevlendirilmiştir. 1976’da ders kitaplarından Türk Tarih Tezi tamamen çıkarılmıştır. İbrahim Kafesoğlu’nun yazdığı ve 1976 yılında müfredata konan tarih ders kitapları tamamen Türkİslam Sentezci görüşle hazırlanmıştır.
El- Cevap
El- CevapSinan Meydan · İnkılâp Kitabevi · 2019445 okunma
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.