Amerikan Çıkarlarına Uygun
Tarih Yazımı…
Tarihin bir “silah” olduğunu bilmezdik
eskiden! Birilerinin siyasi amaçları için tarihi
kullanabileceğinin farkında değildik! Örneğin,
ABD’nin iki kutuplu dünyada Rusya’ya ve
Avrupa’ya karşı ve tek kutuplu dünyada BOP
için “Osmanlının savaşçılığıyla motive olmuş, İs
lamcı Türk gençlerine ihtiyaç duyabileceğini”
nereden bilebilirdik ki? Çünkü tarih derslerinde
1938’den sonrası anlatılmazdı. 1938’de Atatürk
ölmüş zaman durmuş, tarih bitmiş gibiydi bizim
için! Tarihimizin en yakın dönemleri adeta “karanlık çağ” gibiydi. 1071’de neler olduğunu
bilirdik de 1950’de neler olduğunu bilmezdik.
500 yıl önce yaşamış Fatih’i az çok tanırdık da
60 yıl önce yaşamış Menderes’i tanımazdık.
Sanki birileri 1938’den sonrasını öğrenmemizi
istemiyor gibiydi. Tabii o günlerde bizlere
öğretilmeyen bu “karanlık çağın”, ABD-SSCB
etkisindeki iki kutuplu dünya çağı olduğunu, bu
çağda Türkiye’nin ABD’ye “göbekten bağımlı”
hale gelerek ulusal onurunu kaybettiğini de
bilmiyorduk! Sonradan koyduk taşları üst üste...
ABD'nin bizi bir taraftan “Osmanlı ve İslam”
gazıyla gazlarken, diğer taraftan süt tozuyla,
çikolatayla, yumurtayla neden beslediğini
sonradan anladık! ABD’nin, Atatürk’ün yüzyılın
başında emperyalizmi dize getirerek kurduğu
tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti yerine
“Anadolu Birleşik Devletleri” veya “Yakındoğu
Federasyonu” adıyla bir “hilafet devleti”
kurmayı planladığını anladığımızda, neden
bizlere “fetihçiİslamcı” bir Osmanlı tarihi
öğretildiğini de anlamıştık.
Aslında bu işin temeli 1949 yılına kadar
gidiyor. Çünkü tarih dersleri başta olmak üzere Türkiye’de, okullarda hangi derslerin, hangi
kitapların, ne şekilde okutulacağına kadar
eğitimle ilgili temel politikalara karar vericiler
arasında 1949’dan bugüne ABD’nin çok önemli
bir yeri vardır. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar
gibiyim! Şöyle ki:
27 Aralık 1949 tarihinde “Türkiye ve ABD
hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu
Kurulması Hakkında Antlaşma" imzalanmıştır.
Anlaşmanın 1. maddesine göre Türkiye’de
“Birleşik Devletler Eğitimi Komisyonu" adıyla bir
eğitim komisyonu kurulacaktır. Komis yonun
giderleri Türkiye'nin ABD’ye olan borcundan
karşılanacaktır. Komisyonun amacı, “Eğitim
programının idaresini kolaylaştırmaktır ”.
Komisyon, dördü Türk, dördü Amerikalı sekiz
üyeden oluşacak, başkanı da ABD büyükelçisi
olacaktır. ABD’li üyeleri ABD dışişleri bakanı
atayacaktır. Komisyon doğrudan doğruya ABD
Dışişleri Bakanlığı’na bağlı ve onun denetiminde
olacaktır. Komisyonun veznedarını bile ABD
dışişleri bakanı onaylayacaktır. Komisyon,
yabancıların verecekleri burslar için hoca, araştırmacı ve öğrenci önerecek, eğitim
programları düzenleyecek ve Amerikalıların
Türk eğitim sistemi içinde nerede ve nasıl görev
yapacaklarını belirleyecektir.
Anlaşmaya göre ABD vatandaşlarına
yapılacak öğretim ve araştırma giderlerini de
Türkiye ödeyecektir. Aynı durum ABD’deki
Türk öğrencileri için de söz konusudur.
Bu eğitim anlaşmasının TBMM’de onanması
için hazırlanan yasanın gerekçesinde şöyle
denilmiştir:
“Amerika hükümeti, harpten sonra ordusunun
elinde kalan fazla malzemenin satışı için
müteaddit devletlerle anlaşmalar yapmış ve
gerek bu devletleri mezkur satışların hasılatını
dolar olarak ödemek külfetinden kurtarmak,
gerekse bu vesile ile Amerikan kültürünü
yaymak gayesiyle anlaşmalarla tahassul eden
alacakların bu memleketlerde kültürel gayelere
sarfını temin edecek kültür anlaşmaları
imzalamıştır. ”
Bu 1949 tarihli eğitim anlaşması girişimini
ABD senato üyelerin den Fulbright başlattığından bu tür anlaşmalara “Fulbright
Anlaşma ları” denilmiştir.
Türk eğitim sistemini her yönüyle Amerikalı
uzmanların ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın
kontrolüne bırakan bu 1949 tarihli eğitim
anlaşması Türkiye’nin her şeyden önce “tam
bağımsızlığını” kaybettiğini göstermektedir.
“Amerikan kültürünü yaymak gayesiyle”
imzalandığı açık seçik şekilde ifade edilen bu
anlaşmadan sonra Atatürk’ün, Türk tarihini,
Türk dilini, Türk kültürünü açığa çıkarıp
yaymak için geliştirdiği Türk Tarih ve Dil
Tezleri yok edilmeye başlanmıştır.
1950’de Demokrat Parti’nin (DP) iktidara
gelmesiyle, Türk Devrimi’yle hesaplaşma
dönemi başlamıştır. Devrimleri “Halka mal
olmuşlar ve olmamışlar” diye ikiye ayıran, “Siz
isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz,” diyen
DP lideri Adnan Menderes, önce Atatürk’ün
yarım kalan “Dinde Öze Dönüş Projesi"ni
tamamen yok etmiştir. Din propagandasının alıp
başını gittiği, dincitarikatçıişbirlikçi Saidi
Nursî’nin gizli açık parlatıldığı bu dönemde,
Atatürk’ün Tarih ve Dil Tezleri Projesi de büyük bir darbe yemiştir. ABD ile yapılan eğitim
anlaşması doğrultusunda önce Atatürk’ün
1930’da hazırlatıp okullarda okuttuğu dört
ciltlik, Anadolu Türk tarihini MÖ 2000’lerden
başlatan bilimsel ve kültüruygarlık eksenli tarih
kitapları müfredattan kaldırılmış, sonra Türk
Milli Eğitimi’ni kontrol eden ABD’li uzmanların
gözetiminde Anadolu Türk tarihini 1071
Malazgirt efsanesine indirgeyen, Türklerin
kültür-uygarlıkları yerine Türklerin
göçebelikleri, savaşçılıkları, dindarlıkları,
fetihçilikleri gibi konulara yer veren yeni tarih
kitapları hazırlatılıp okutulmaya başlanmıştır.
ABD böylece atalarının savaşçılığıyla motive
ettiği Türk gençlerini gerektiğinde kendi
çıkarları doğrultusunda kullanmayı planlamıştır.
İki kutuplu dünyada ABD, tek rakibi Sovyet
Rusya’nın yanı başındaki Müslüman Türkiye’de
atalarının savaşçılığıyla ve dindarlığıyla bilenen
Türk gençlerinin gerektiğinde “Mehmetçik”
olarak gözünü hiç kırpmadan Komünist
Rusya’ya karşı mücadele edeceğinden emindi!
ABD çıkarları doğrultusunda “kurgulanan” bu
yeni tarihte, Türklerin kültür ve uygarlıkları değil, “savaşçılıkları” ve “dindarlıkları” öne
çıkarılmıştır. Bu yapılırken ister istemez
Atatürk’ün Evrim Kuramı’na bile yer veren, her
yönüyle bilimsel ve kültür-uygarlık eksenli tarih
kitaplarının değiştirilmesi de kaçınılmaz
olmuştur. 1950’lerden itibaren Türkiye’nin yeni
tarih tezinin adı artık Türk Tarih Tezi değil, Türk
İslam Sentezi’dir.
DP döneminde bu yeni tarihe uygun olarak,
Atatürk’ün 1933 Üniversite Reformu sırasında
üniversiteyle bağlantılarını kestiği hocalar da
dahil “ırkçıTurancı ve İslamcı” hocalar yeniden
üniversitelere yerleştirilmiştir. DP, Türk tarihinin
İslam öncesi köklerini din dışı olarak
gördüğünden bir tarafta bırakmış, Türklerin
Müslüman olduktan sonraki dönemlerini,
özellikle de Osmanlı dönemini dinsel motifleri
iyice ön plana çıkararak anlatma yoluna
gitmiştir. Ayrıca bu dönem de yeniden açılmaya
başlanan imamhatip okullarında Atatürk’ün her
yönüyle “bilimsel” tarih kitaplarını okutmak da
cesaret isterdi açıkçası! O bilimsel cesaret de
Menderes başta olmak üzere hiçbir DP’lide
yoktu. DP bir taraftan Atatürk'ün Türk Tarih Tezi’ne
darbe vururken, diğer taraftan Dil Devrimi'ne,
Türk Dil Tezi’ne darbe vurmuştur.
1950'lerde başlayan Osmanlı fetihleriyle
övünme döneminde, doğal olarak Osmanlı'nın
600 yıl boyunca kullandığı Arapça-Farsça
ağırlıklı Osmanlıca adlı dile ve yine Osmanlı’nın
600 yıl boyunca bu Osmanlıcayı yazmak için
kullandığı Arap alfabesine de övgüler dizilmiştir.
O günden bugüne akademik çevrelerde bile
gerçek Türkçenin “Osmanlıca” olduğu,
Atatürk’ün Yazı ve Dil Devrimlerinin Türkçeyi
fakirleştirdiği ve toplumu bir gecede “cahil”
bıraktığı gibi temelsiz yorumlar yapılmıştır.
Üstelik dili asıl fakirleştirenin 600 yıl boyunca
Türkçeyi ihmal eden, Arapça ve Farsçanın
Türkçeyi istila etmesine izin veren Osmanlı
olduğu ve dahası Atatürk’ün Yazı ve Dil
Devrimleriyle yok olmak üzere olan Türkçeyi
kurtarıp halkı okuryazar yaptığı gerçekleri gün
gibi ortadayken bu yorumlar yapılabilmiştir.
DP, Türk Dil Tezi çerçevesinde CHP’nin
“Anayasa” diye Türkçeleştirdiği “Teşkilatı
Esasiye Kanunu”nu yeniden eski haline, Osmanlıcaya çevirmiştir.
Prof. Halil İnalcık, Türk-İslam Sentezi’ni “27
Mayıs 1960 devriminden” sonra “milliyetçi-
muhafazakâr” üniversite hocalarından oluşan
“Aydınlar Ocağı”nın şekillendirdiğini ileri
sürmüştür. 14 Mayıs 1970’te kurulan Aydınlar
Ocağı’nın üyeleri arasında daha sonra başbakan
ve cumhurbaşkanlığı yapacak olan Turgut Özal,
TRT Genel Müdürü Nevzat Yalçıntaş ve Türkiye
gazetesi yazarı Ahmet Kabaklı önde gelen
isimlerdendir.
12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra 1986 yılında
Aydınlar Ocağı bir “Milli Mutabakat Çağrısı”
hazırlamış ve ABD yörüngesindeki Devlet
Planlama Teşkilatı’nın görüşlerini kabul etmiştir.
Böylece 12 Eylül’den itibaren Türk-İslam
Sentezciler, devletin kilit kurumlarında
görevlendirilmiştir.
1976’da ders kitaplarından Türk Tarih Tezi
tamamen çıkarılmıştır. İbrahim Kafesoğlu’nun
yazdığı ve 1976 yılında müfredata konan tarih
ders kitapları tamamen Türkİslam Sentezci
görüşle hazırlanmıştır.