Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

117 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
Doyuma Ulaşmamış Bir Ruhun Çığlıkları
Prof. Dr. Çetin Yetkin takip ettiğim yazarlardan biri. Birçok kitabını okudum. Okumadığım kitaplarını da topluyorum. Atatürkçü, çağdaş, mücadeleci bir yazar. Öyle oturduğu yerden ahkam kesenlerden değil. Çalışmalarından dolayı çok sayıda ödülün de sahibi. Savcılık da yapmış ve birçok badire atlatmış biri olarak yazdıkları yabana atılır cinsten değil. Değerli bir araştırmacı aynı zamanda. “Karşı Devrim” ile “Türkiye’de Askerî Darbeler ve Amerika” kitapları yakın dönem Türk siyasi tarihinde gerçekten soyismi gibi yetkin olduğunun birer belgesidir. Bu yazıda onun “Ölümün ya da Bunamanın Eşiğinde” kitabından dem vuracağım. Bir araştırma-inceleme kitabı değil bu. Çok yakın bir dostunun, dert ortağının anılarını kendisi de notlar ekleyerek aktarmış Yetkin. Ayrıca dostunun anlattığı, ama kâğıda geçirmediği bazı olayları da aklında kaldığı kadarıyla sayfalara serpiştirmiş. Dostu, kitabın Çetin Yetkin imzasıyla yayımlanmasını istemiş. “Bir gün bunları yayımlarsak senin adınla olsun. Sen bu kadar kitap yazdın, o da onlardan biri gibi algılanır, arada gider.” demiş. “Bu Kitap Üzerine” başlıklı yazıda epey ayrıntı var. Bu kadar bilgi yeterli. Anıları genel olarak değerlendirdiğimizde anlatılan kişinin bu dünyadan pek de memnun olmadığı seziliyor. Kadınlardan umduğunu bulamamış. Çok çileli, kahredici, yıpratıcı bir hayat yaşamasa da yaşı ilerledikçe yaşadığı olumsuzlukları, hayal kırıklıklarını gözünde daha da büyütmüş. Yaşadıklarından yeni anlamlar çıkararak, daha da hüzünlenerek resmen filozof mertebesine yükselmiş. Ancak çok fazla genelleme yaptığı için çelişkiye düştüğü de olmuş. Bunamanın etkisi de bunda rol oynamış olabilir elbette. Çetin Yetkin anılar ile gerçekler arasında bir uyuşmazlıkla karşılaştığında zaman zaman araya girerek meselenin doğrusunu ekleyip metne müdahale ediyor. Anıların sahibi çok şey yaşamış belli ki. Ancak onun hayatında mutluluk mu, yoksa mutsuzluk mu ağır basıyor diye sorarsak “mutsuzluk” derim genel bir değerlendirme olarak. Söz gelimi 12 Eylül askerî cunta döneminde “istenmeyen adam” ilan edilip oğlu ve eşiyle birlikte yurt dışına gitmek zorunda kalması, güç ve sıkıntılı günler geçirmesine yol açıyor. Âşık olduğu kadınlardan karşılık bulamaması da cabası. Ancak her ne kadar yakınlaşmak istediği birçok kadının olumsuz tavırlarıyla karşılaşsa da seviyeli, dostane ilişkiler kurduğu kadınlar da oluyor hayatında. Bize anlatılan kişi, gerçekçi bir karaktere sahip. İkiyüzlülüğe tahammül edemiyor. İnsanların ne kadar ikiyüzlü olduğunu da anlatıyor anılarında. Örneğin bir erkeğin güzel bir kadınla tanıştığında aklından geçen ilk şeyin onunla yatmak olduğunu söyleyebilecek kadar gerçekçi ve cesaretli. Ve erkekler hemen bu düşüncesini o kadına anlatamayacağı için türlü türlü oyunlarla onun aklını çelmeye çalışır. Böyle bir şey düşündüğünü de inkâr eder. Bundan dolayı insanoğlunun ikiyüzlülüğünü yüzüne vurur anlatılan kişi. Belki de bu bakış açısı yüzünden kadınlarla ilişkileri hep çalkantılı, kavgalı geçmiştir. Çünkü bütüne baktığımızda karşı cins konusunda tatmin olmadığı, hep bir eksiklik taşıdığı belli oluyor. Cinsellik meselesinde de yeterince tatmin olmadığını tahmin ediyorum. Bir delik açılmış ve o delik hayatı boyunca kapanmamış. O deliğin içinden hep acı çığlıklar yükselmiş. Bilinçaltına da yansımış eksik kalmış ruhu. Aşk ve cinselliğin eksikliğini kapanmayan bir boşluk olarak kalbinde taşımış son nefesini verene kadar. Anılan kişi, son yıllarda insanlardan iyice soyutlar kendini. Bir köşeye çekilir. Toroslar’ın eteğinde bir orman köyüne yerleşir. Aylarca o köyde yaşar insanoğlunun tüm pisliğini, iğrençliğini unutmak için. En çok korktuğu, yaşlılığın doğal bir sonucu olan bunama illetine ileri boyutlarda yakalanmadan kanatlarını açıp bu fani dünyadan uzaklaşır.
Ölümün ya da Bunamanın Eşiğinde
Ölümün ya da Bunamanın EşiğindeÇetin Yetkin · Gürer Yayınları · 20111 okunma
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.