Hani bazı okumalar vardır, kitap biter ve siz boğazınızda bir yumruyla kalakalırsınız...İşte kitap bittiğinde yumrumla ben kalakalmıştım...
Milyonlarca şey düşünüp yazıya dökemediğim nadir incelemelerden biri bu galiba...Sözün bittiği yer dediklerinden...
Auschwitz Kütüphanecisi, 14 yaşındaki Dita'nın dilinden anlatılıyor. Ailesiyle birlikte mutlu bir yaşam sürerken Nazilerin ülkelerini işgal edip Auschwitz denen cehennemden beter esir kampına getirilmeleriyle başlayan süreç tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor.
Çocuklar ve ailelerin bir arada kalmasına izin verilen 31.blokta mahkûmlar, çocukları oyalamak adına küçük bir bölüm kurarlar ve gizlice kendi aralarında seçtikleri öğretmenlerle küçük bir okul meydana getirirler. Ellerinde sadece 8 kitap mevcuttur ve bu kitapları kollayıp, gözetmek görevi Dita'ya verilir. Dita artık Auschwitz Kütüphanecisi'dir, canı pahasına hem de...
Konu soykırım, olaylar gerçek ve bir çocuğun dilinden anlatılıyor. Ve bu çocuk hayata kitaplar sayesinde sıkı sıkıya tutunuyor, kitaplar umudu oluyor bu cehennemde...Daha ne söylenebilir bilmiyorum kitap hakkında?? Oturup yaşananları satır satır yazamıycam. Yaşananlar çok acı...Bir insan bir insana böyle bir zulmü nasıl yaşatabilir ve tüm insanlık bütün bu olup bitene nasıl seyirci kalabilir. Hayat dediğimiz, sonu ölümle bitecek olan bu döngüde bunca hırs, bunca vahşet, bunca acımasizlık neden? Ne için? Ne uğruna?...
Başından sonuna kadar gözyaşlarımın içime aktığı müthiş hüzünlü bir okumaydı. Kalbiniz dayanırsa okuyun derim. Okumaya, izlemeye tahammül edemediğimiz şeylerin hepsini hatta daha fazlasını bu insanlar yaşadı ve bir hiç uğruna...Dünyanın bircok yerinde de yaşanmaya devam ediyor başka hiçler uğruna...
Sevgiyle ❤