Özgürlüklerin hiçe sayıldığı, her geçen gün insan haklarının, eşitlik ve adalet duygularının yok sayıldığı, hukukun anlamsızlaştırılarak yargısız infazların normal karşılandığı, yolsuzlukların, fakirliğin, cehalet, toplumsal adaletin ve açlığın giderek arttığı bir dünya üzerinde yaşamaktayız. Entellektüel birikimlerin yok sayıldığı, bilimin geri planda, dine dayalı bir sistemin, eğitimin dayatıldığı, demokrasinin sözde kaldığı bir meclis tarafından temsil edildiği, terörizmin her geçen gün arttığı, üniversitelerin artık bir aile şirketi gibi yönetilip, ticarethane gibi kullanılarak biliminin satıldığı, edebiyat, sinema ve medyanın sansürlenerek sadece İstenilen şekilde yazılması ve çizilmesinin istendiği, farklı veya muhalif yazıların hemen hedef tahtasına konulduğu, farklı inanç ve düşüncede olan insanları farklılaştırarak veya ötekileştirerek dışlandığı, kadınların hiçe sayılarak sokak ortasında öldürüldüğü, sözde komplo teorileriyle ülkede muhalifin ajan veya terörist ilan edilerek medya da afiş edildiği, dinin dinciler tarafından kullanılarak toplumun kandırıldığı, çocukların istismar edildiği, bu pis aşağılık dünya da bu aşağılık beş para etmez, pislik güruhla aynı havayı paylaşıyoruz. İşte bu aşağılık güruhun desteklediği, bu güruh tarafından lider diye nitelendirilen ve daha sonrada diktatörleşen hastalıklı beyinler nedense bu yüzyıla damga vurmuştur. Bu otoriter rejimlerdeki diktatörlerin, liderlikten nasıl diktatörlüğe evrildiğini, toplumun buradaki rolünü, toplumun giderek nasıl bu hastalıklı beyinlere tamah edip, onlara bağışıklık kazandığı görecek, bunların neden ve sonuçlarını çok net ve açık bir şekilde okuyacaksınız.

Diktatörlük SendromuAla El Asvani · İletişim Yayınları · 2020105 okunma

·

85 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Cenk Çakır