Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TÜRKİYE'NİN VAİZ: TİMURTAŞ UÇAR Timurtaş Uçar Hoca(r.a.), sûrette İstanbul'un, hakikatte ise Türkiye'nin vaiziydi. O, Şehzadebaşı'nda konuşur, lakin Anadolu'da kış gecelerinde mü'minler ailece oturur, onun vaazlarını dinler, ağlar, göz yaşı döker; kızlar tesettüre girer, erkekler måsiyetten tevbe ederdi. Gayesi, riza-i ilahiye muhatap olmak, hedefi ise milletini yüzyıllik uykudan uyandırmaktı. Timurtaş Hoca ulvi gayesi ve áli hedefi uğrunda "bedel" ödemeyi "şeref" addetti. Ekranlar, gazeteler, mecmualar milletin çocuklarını inkara ve hayatlarını karartacak tuzaklara çağırırken O, hakkı en sarih şekliyle haykırdı, kinâye yapmadı. Yalnız kaldı, onu en iyi anlaması gerekenler tarafından acıma sizca tenkid edildi, “Şimdi bunları konuşmanın mı?!" diye sorgulandı lakin susmadı, "harama haram, "münker"e münker dedi; Hakka ihanet etmedi. Büyük adamlar zor zamanlarda gelir, büyük vazifeler ifa eder, ardından da herkes gibi ayrılıp giderler dünyamızdan. Lakin Gökkubbede bıraktıkları sedalar Kiyamete kadar yankılanır. Timurtaş Hocamız Müslümanca yaşamanın bedel ödemeyi gerektirdiği bir zamanda meydan yerine çıktı lakin Hakk'ın hatırını hiçbir şeye değişmedi. İnkâr cephesine karşı direndi, baş eğmedi. Hocamız, kürsülerden Müslümanlara: "Siz Allah'ın kullarısınız, Modaya ve dinsizlerin yaşam şekline göre değil, Rabbinizin buyruklarına göre yaşayın; Hakkı yaşamaktan da haykırmaktan da korkmayın!" dedi. Üstad Necip Fazıl Akademyada, meydanlarda; o ise cami kürsülerinde, "Anadolu! Allah-u Ekber de!" dedi. Çocukluk yıllarımın en heyecanlı anları, Hocamız'ın vaaz kasetlerini dinlendiğimiz kış geceleriydi. Öyle anlar olurdu ki odada kimi ağlar, kimi yüzünü çevirerek göz yaşlarını saklar, kimi ayağa kalkar, yumruklarını sıkardı. Fetih vaazında kendinizi o muhteşem ordunun içerisin de Istanbul'a doğru yürür zanneder, Hz. Maşite'yi anlatırken de Firavun'la hesaplaştığınızı hissederdiniz. Hocamız, müstakim bir mü'min olarak yaşadı, Müslümanca konuştu. Zalime baş eğmedi, zulme teslim olmadı. Müslümanlara, "Bu ülke sizin, başınızı dik tutun. Fatih'in kemiklerini sızlatmayın. Mukaddes emanete sahip çıkın!" dedi. Hocamız vefat ettiğinde Haseki İhtisas Merkezi'nde okuyor, cuma günleri de Aksaray Murat Paşa Camii'n de vaaz ediyordum. Sabah ders arasında bir kardeşimize, Timurtaş Hocamız'ın vefatını haber veren bir telefon geldi. Fatihalar okundu. Cuma namazı için herkes dağıldı, ben de Murat Paşa'ya vaaza gittim. Kürsüde Hocamız'dan bahsettim, vaazın sonunda da -yanlış anlamaya mahal vermemek için - "Cenazeye yetişmek için farzı kılıp ayrılacağım." dedim. Camiden çıktım, koşar adımlarla Fatih Cami'ne doğru gittim. Soğuk bir kış günüydü. Avlu dolmuş, cemaat çevreye taşmıştı. İnsanlar onun vaazlarını ve ona yapılanları düşünüyor, ağlıyor, O ise tabutunda -inşaallah- tebessüm ediyordu. Namazı Muhterem Mahmud Efendi Hazretleri kıldırdı. İslâm'ı din ve devlet olarak kabul eden, gerektiğinde bu yolda bedel ödeyen Hocamız'a halef olacak vaizlerden kürseler eksik olmasın.
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.