Şu kitaba gelene kadar neredeyse hiç okumadığımız, doğru düzgün bir diyaloğunu görmediğimiz, yalnızca ismine birkaç kez denk geldiğimiz Francesca'yı kendi kitabında okuyabildik neyse ki. Yazar o kadar yok sayıyordu ki Francesca'yı, vakit ayırıp ona ayrı bir kitap yazdığı için bile beni şaşırttı. Abarttığımı düşünebilirsiniz fakat abartmıyorum. Mesela bu kitap ile Colin'in kitabı aynı zaman diliminde geçiyormuş, buna çok şaşırdım. Zira Colin'in kitabında bir kere bile Francesca'yı görmedik, hiçbir sahnesini okumadık. İnsan o kitapta bu kıza da bir tane replik yazmaz mı? 6 kitap boyunca Colin'i okuduk, istenmeyen ot misali burnumun dibinde biten Anthony'i okuduk, ara ara diğer kardeşleri de okuduk ama Francesca? Biraz da Francesca'yı okusaydık ne olurdu? Yazar bu konuyu, Francesca'nın insanlardan uzak duran bir doğası var gibi bir açıklama ile geçiştirmeye çalışmış. Sırf doğası böyle diye bir tane sahne yazmayı çok mu gördün kıza, Julia Quinn!
Neyse, gelelim kitabın yorumuna... Kitabın ilk yarısını okurken yazarın yok saydığı Francesca'nın hikâyesinin serinin en iyi kitabı olduğuna karar vermiştim. Çünkü kitabın ilk yarısı çok güzeldi. O kadar keyif alarak okudum ki ilk yarıyı, kitabı elimden bırakamadım. Hele davetten sonra gelen çiçeklerin olduğu sahneye bayıldım.
Karakterleri de sevdim. Özellikle Michael, kitabın başından sonuna kadar sevdiğim ve anladığım bir karakter oldu. Yaşadığı durum o kadar sıkıntılıydı ki bu duruma verdiği tepkiler -kaçması, geri durması ve kendi içinde çatışmalar yaşaması- bence normaldi. Kaldı ki bu tepkileri fazla uzun sürmedi. Kendi içinde yaşadığı çatışmayı bir noktada durdurabildi ve istediği şey için mücadele etmeye başladı. (Michael'in içsel çatışmasını durdurmaya kim yardım etti peki? Tabii ki Colin! Ufacık meseleleri büyüten ve kendisine sunulan çözümleri gözü görmeyen Colin, Michael'in sorununun çok basit olduğuna kanaat getirdi ve Michael'e bir çözüm sundu. Ay sen git de kendi dertlerini hâllet be! İşin garibi, Michael'in bu çözümü mantıklı bulmasıydı. Hayır, mantıksız bir çözüm değildi zaten ama senin aklına hiç mi gelmedi sanki bu çözüm Michael? Kendi içindeki çatışmalar yüzünden yanaşmadın bu çözüme sen. Colin diyince niye mantıklı geldi, anlamadım ki. Maksat Colin'i kahraman yapmaksa orasını bilemem tabii. Julia Quinn Colin'i çok sevdiği için onu kahraman yapmak istemiş olabilir. Yani yazarınki o kadar büyük bir sevgi ki yapabilse tüm kitaplarının başkarakterini Colin yapardı.)
Başlarda Francesca'yı da sevmiştim. Duygularını, bazı isteklerini ve uzun zamandır durduğu yastan çıktıktan sonra yavaş yavaş Michael'i farkedişini okumak çok güzeldi. Michael ile olan diyalogları da çok sevimliydi.
Fakat ne yazık ki kitabın ikinci yarısında işler hiç yolunda gitmedi. Kitabın ilk yarısı ne kadar güzelse ikinci yarısı da o kadar kötüydü. Francesca'nın; tavırları, Michael ile yaşadıklarından sonra habire kaçması ve Michael'e suçluluk hissettirmeye çalışması, a durumuna evet deyip b durumuna ısrarla hayır demesi hatta her zaman yaptıkları a durumuna bile durduk yere hayır demesi çok yorucuydu. En başından beri her şeye hayır dese kızmazdım. Belki a duruma evet deyip, b durumuna hayır demesine de kızmazdım ama evet dediği şeyden pişman olup sonrasında yükü Michael'e bırakmasına çok kızdım. Düpedüz Michael'i kullanmasına ve bunun için Michael'i suçlamasına daha da kızdım.
Francesca'nın Michael'in gizli sırrını öğrendikten sonra hiçbir tepki vermemesini de garipsedim. İnsan, ne zaman başladı, nasıl oldu falan diye hiç mi sormaz? Hadi sormadı, kendi içinde bunları hiç mi düşünmez? Büyük bir olaydı bu sonuçta. Francesca'nın bunu hop diye kabullenmesini anlayamadım.
SPOILER uyarısı vererek iki yeri daha eleştireceğim:
1) Bu ikilinin durmadan "John da bunu isterdi" demesinden yıldım. Bir-iki kere, John da bunu isterdi, biz mutlu olalım isterdi deyip konuyu kapatsalardı bu kısmı eleştirmezdim. Ama bizimkiler bunu durmadan söylediler. Hatta içimize bir his doğdu, kesin John bu ilişkiyi onaylıyor, ondan böyle hissediyoruz diyecek kadar emin oldular. Bu ikilinin sanki ölmüş adam ile iletişim kurup onay almış kadar kesin konuşmasını çok gereksiz buldum.
2) John'un annesinin, Michael'e "Francesca'yı ilk olarak John'un sevmesine izin verdiğin için teşekkür ederim," dediği kısma da çok sinirlendim. Bu nasıl bir cümledir? İzin verip vermemek Michael'e mi kalmış? Francesca kendisini kim sevse ona gidecekti ama Michael izin verdiği için mi önce John ile oldu yani? Hani öyle rahatsız edici bir cümle ki bu, nereye çeksem oraya gider. John'un annesinin, mutlu olmanıza sevindim gibi net bir cümle kurmak varken böyle bir cümle kurmasından hoşlanmadım.
İlk yarısını okurken tam puan vereceğimden emin olduğum kitabın ikinci yarısında ciddi bir hayal kırıklığı yaşadım kısacası. Halbuki ne kadar da potansiyle olan bir kitaptı. Her şey ilk yarıda olduğu gibi gitseydi ve Francesca kendini hiç bozmasaydı serinin en güzel kitabı olabilirdi.