Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

754 syf.
8/10 puan verdi
Yazdığım En Uzun İnceleme Olabilir
İNCELEME SPOİLER İÇERİR, ONA GÖRE BAKINIZ!!!!! Merry E. Wiesner- Hanks’ın bu eseri, belki de bu alanda okunabilecek en iyi eserlerden biri olabilir. 1450-1789 arası dönemi, önce 1450-1600 yıllarını daha sonra ise 1600-1789 dönemini anlatarak çok ideal bir dönem bölünmesi yaptığı kanaatindeyim. Avrupa’nın bu dönemlerde neler yaşandığı hakkında bilgi sahibi olmak isteyen araştırmacıların okuması gereken bu eser, bir yandan çok fazla bilgi barındırırken diğer yandan yeni ufuklar açılmasına, o dönemin şartlarını bir nebze olsun anlaşılmasına yardımcı olabilir. Siyasi alana yüzeysel ve az yer vermesi, sosyal konulara daha çok yer vermiş olması ve o dönemdeki sosyal vakaların çok fazla olmasından ötürü, eseri sosyal tarih kitabı olarak görmek daha doğru olur. Siyasi tarih okumak isteyenler için çok fazla malzeme bulunmamaktadır. 15. yüzyıl, Avrupa’da değişimin hissedilmeye başlandığı bir dönemdir. Bu durum İstanbul’un Devlet-i Aliyye’nın kontrolüne geçmesinden dolayı, İtalya’ya kaçan bazı kişilerin oradaki etkilerinin de katkısıyla Rönesans ve Reform döneminin başlaması, devamında Coğrafi Keşifler ve bunların etkisinin hissedilmeye başladığı bu dönem, bize Modern Avrupa dediğimiz kültürün hangi aşamalardan geçtiğini bize anlatmaktadır. Tabi bu durumu Konstantiniyye düştü ve Avrupa kültürel anlamda oradan kaçanlarla yükseldi demek çok yetersiz bir bakış açısı olur. Sicilya’da, Antik Yunan eserlerin, İslam devletindeki tercümanlar tarafından çevrilmesi ve geliştirilmesi ve ardından bu eserlerinden buraya taşınması sonucu, Avrupa’da hareketlenmeler başlamıştı. Lakin Papa’nın kontrolü çok yüksek olduğundan bu tesirler anında etkisini göstermemiş ve uzun bir zamana yayılmıştır. 1453 yılından sonra İtalya’ya gelen kişilerin yanında getirdiği eserlerle bu hareketlenme biraz daha hız kazanmıştır. Luther ile de bu Katolik karşıtlığı fikri ile olay bambaşka boyuta taşınmıştır. Önceden Katolik- Ortodoks diye bölünen Hristiyanlık bu sefer de Protestan- Katolik olarak bölündüler. Tabi bu bölünme çok kanlı süreçleri beraberinde getirdi. Benim burada en fazla dikkatimi çeken husus Protestanların İncili kendi konuştuğu dilde de basılması gerektiğini savunurken, Katolikler sadece Latince olması gerektiğini savunması durumudur ve bu durum bana bir yerlerden çok tanıdık gelmektedir! Orta Çağ dönemine kadar Avrupa kıtasının orta ve batı kısmında Papalık kontrolünde olan Katolik mezhebi güç sahibi iken, daha sonra Fransa’da Calvinizm, Almanya’da Lutherciler, İngiltere’de Anglikan ve Püriten gibi daha birçok çeşitli mezhepler meydana geldi. Calvinizm Fransa dışında Hollanda sahasında da etkinliğini gösterdi. Hatta İngiltere’de Püritenler sorun yaşadıklarında buraya doğru göçenler olmuş ve buradan da Kuzey Amerika’ya göç etmişlerdir ve zamanla İngiltere’deki Püritenlerde Amerika’ya göç edip burada kendi cemaatlerini oluşturmuşlardır. Avrupa tarihini, kültürünü iyi anlayabilmek, kavrayabilmek için bu konular hakkında da bilgi sahibi olunması gerekmektedir. Dönem dönem Yahudilere, İslamiyet mensuplarına karşı agresif tavırları olduğu gibi kendi içindeki çeşitli mezheplere karşı da oldukça sert tutumlar meydana gelmiştir. Özellikle Yahudiler konusunda kendilerini diğerlerinden ayırt edilebilmeleri için bazı kıyafetleri giymeleri zorunlu hâle getirilmiş ve bu kurallara uymayanlar feci şekilde cezalandırılmıştır. Yahudiler ayrıca getto denilen şehrin dışındaki bölgelerde yaşamaları mecburi kılındığı da olmuştur. Tabi ki bu öldürmelerin, zorunlu göçe maruz bırakılmaları dışında en hoşgörülü olunduğu dönemde yapılmış olan ‘’getto’’ uygulamasıdır. Avrupa’da bu dönemde bir diğer saldırılara maruz kalan kesim cadı olarak ilan ettikleri ve genellikle bu cadıların kadınlar olduğu zümredir. Bunlara karşı yüksek şiddet içeren olaylar vuku bulmuştur. Tabi bu dönemde kadınlara biçilen rol ve bakış açısı hakkında da birkaç bir şey yazmak lazım gelir. Kadınlar, iffetli, sadık, kocalarının sözünden çıkmayan, bir konu hakkında fikirleri alındığı takdirde dediklerinin tersini yapılmasını öneren çünkü kadınların aklının ‘’zayıf ve yetersiz’’ olduğu gibi bir algı vardır. Çocukları belli bir yaşa kadar büyütme görevleri olduğu iddia edildiği için okuma yazmayı biraz bilmelerinin yeterli olacağı ama çok fazla bilmesinin de hoş karşılanmayacağı bu dönem, ne kadar erken modern dönem dense de hâlâ Orta Çağ zihniyetini taşımaktadır. Eserin son bölümü olan Dünya’da Avrupa kısmında ise Avrupa’nın sömürge imparatorluğu ve ‘’uygarlığı’’ yayma projeleri hakkında güzel bilgiler mevcuttur. Avrupa merkezli düşünce sisteminin içinde olan ‘’Irksal Sınıflandırma’’ konusuna değinilmiştir ve bu konunun hangi dönemlere kadar dayandığı bahsedilmiştir. Önce din üzerinden başlayan süreç daha sonra ırka bağlanmış ve Avrupa’lıları ‘’beyaz’’ ırk olarak gösterip en yüce ırk olduğunun nasıl ilan edildiği göz önüne konulmuştur. Hatta ‘’siyahi’’ olarak gösterdikleri Afrika kökenli insanların neden köle olması ve en alt kademe olduğuyla ilgili de olayı dine dayandırıp onların Habil’in soyundan olduklarına ve onların lanetlenmiş olduklarına kadar giden mesnetsiz argümanlar üretilmeye çalışılmıştır. Bu eserde toplumsal cinsiyet rolleri, din/mezhep savaşları, bilim, edebiyat, müzik, sanat, mimarı, teknoloji hakkında birçok bilgi de bulabileceğiniz çok kapsamlı bir eser konumunda olmakla beraber, kitabı okurken dikkatimi çeken bir olayı da aktarmak isterim; ‘’ Kadınların halka açık yerlerde şarkı söylemelerinin resmen yasak olması ergenlik çağında gırtlakları ve ses telleri kalınlaşmadan hadım edilmiş erkekler olan "kastrato" şarkıcılarının popülerleşmesine yol açtı. Operaların bir kısmı özel olarak bu kastratolar için yazılmıştı. Farinelli adlı bir kastarato uluslararası ün kazanınca İspanyol kraliçesi, kral V. Felipeyi ağır depresyonuna tedavi olsun diye çağırtıp her gün şarkı söyletmiştir. Bu şöhretten sonra yoksul aileler, yoksulluktan kurtulmak umuduyla erkek çocuklarını hadım ettirmeye başlamış ama umutları istediği gibi sonuçlanmamıştır.’’ Bu durumun oldukça ilginç olduğu kanaatindeyim. Bu durumun yaşandığı dönemde bir yandan müzik, bilim, sanat anlamında dehalar çıkaran Avrupa bir yandan da böyle bir durumun yaşandığı bir yerdir. Bir yandan Mozart, Bach, Vivaldi gibi müzik dehaları, bir yandan Newton, Galileo, Kepler gibi bilim dehaları, bir yandan Da Vinci, Michelangelo gibi sanat konusunda dehalar olurken, gerçek anlamda bir yandan da bu kadar ahmakça şeylerin yapılması, Avrupa’yı madalyonun bir yüzünün ışığı temsil ettiği gibi diğer yüzününde karanlığı temsil etmesine benzemektedir. Avrupa’da bir grup ilerleme kaydederken, büyük bir çoğunluğu da gelişmese de olurmuş gibi bir tutum sergilenmesi 19. Yüzyıla kadar etkisini göstermiştir. Kitabın bazı yerlerinden yaptığım alıntılarla kitap hakkında biraz daha bilgiye sahip olabileceğiniz gibi tabi ki 700+ sayfa olan bu kitabı ancak okumayı bitirdiğiniz de dönemle ilgili daha çok bilgiye sahip olacağınız ortadadır. Kitabın eksik yerleri de tabi ki mevcuttur. Devlet-i Aliyye hakkındaki bazı bilgilerde hata gözüme çarptı. Bu hata Suriye’nin Safevilerden alındığı bilgisidir ki, Suriye bölgesi hiçbir zaman Safevilerin kontrolünde olmamıştır. Bunun dışında bazı yazım hataları da gözüme çarpsa da kitabın artı yönleri daha çok olduğundan okunulmasını tavsiye ederim. Lakin okurken dikkatli okunup bilgilerin araştırılması daha sağlıklı olacağını düşünmekteyim.
Erken Modern Dönemde Avrupa
Erken Modern Dönemde AvrupaMerry E. Wiesner-Hanks · 2009128 okunma
··
286 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.