Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

218 syf.
6/10 puan verdi
·
37 günde okudu
"Dövüş Kulübünün İlk Kuralı, Filmini İzlemektir"
Bu incelemeyi spoilersız yapmam mümkün değil, özellikle kitabından kültleşmiş bir film yapılmışken ve bu kadar popüler bir eserken, sonuna değinmeden bu kitabı incelemem mümkün değil. Elimden geleni yapacağım, ancak sonunu belli eden cümlelerim olabilir. Uyarmış olayım. İngilizce seviyemin iyi (B2) olduğunu düşünmeme rağmen, yine de hiçbir konuda "en iyiyim, daha da gelişmeye gerek duymuyorum" hissiyatına kapılmak isteyen biri değilim. Her daim gelişim mümkündür. Mesele, o konuya duyulan ilgi, istek ve vakit ayırmaktan ibaret. Ben de yılda en azından 2-3 tane ana dili İngilizce olarak yazılmış romanlar okumaya gayret ediyorum. Bu kitabın benim için en azından şu sıralar hem çok eskilerden, klasiklerden olmaması hem de gerçekten sevdiğim bir senaryoya sahip olması elzemdi. Sonunu biliyor olsam bile mesele pratik yapmaktı benim için. Bu nedenle beyaz perdeye de aktarılmış olan Fight Club'u tercih ettim. Filmini ayrı seviyorum, bakalım kitabını, orijinalini de sevecek miydim? Psikolojide şöyle bir durum var: Genelde bir işin en ilk yaptığınız hali daha akılda kalıyor ve daha çok seviyorsunuz. Film-kitap ikileminde de, hangisini daha önce okuyup/izleyip devamında öbürüne geçerseniz, her daim sizin için ilkinin daha ön planda olacağı söyleniyor. Bilmiyorum, bence yüzde yüz doğru bir durum olmasa da genel olarak doğru gibi. İki farklı şey üzerinde değil de, tek bir keyif veren eylem olarak düşünüldüğünde de ilk zamanlardaki keyfi daha sonradan alamayız. Bu psikolojik durumu da belirtip incelemeye geçiyorum. Öncelikle İngilizce seviyesi gayet anlaşılır, sahaflardan nispeten uyguna bulduğum fakat kolay da bulunmayan İngilizce versiyonunu okurken anlama açısından hiç zorlanmadım. Gayet akıcı ve basit bir metin. Arada kimyasal terimler var, özellikle sabun yaptıkları o meşhur sahnede uzun uzadıya anlatılan tıbbi/kimyasal olaylarda elbette kimyasal terimler kullanılacaktı, bunun İngilizce zorluğuyla bir ilgisi yok ama, yine de belirtmek istedim. Bindiği uçakta Tyler Durden (filmde Brad Pitt oynamıştı) isimli bir kişiyle tanışan ana karakterimiz var. Ana karakterse hayattan bezmiş, uyurgezer gibi dolaşan fakat bunun bile farkında olmayan bir adam (filmde: Edward Norton). Çeşitli sosyal etkinliklere katılıyor, mesela kanser olmadığı halde bir kanser grubuna giriyor. İnsanlar kendi yaşadığı tecrübeleri anlatıp dertleşiyor. Tıpkı kendisi gibi sık kulüplere katılan ve yine tıpkı kendisi gibi esasında bu kulüplerin amacıyla hiçbir bağlantısı olmayan bir de Marla Singer karakteri var. Ona daha sonra geleceğiz, şimdi Tyler'a dönelim. Tyler oldukça asi, kurallara itaat etmeyen ve özgüvenli bir adam, ana kahramanın tam da olmak istediği kişi aslında. Zamanla bu ikisi vakit geçirirken Tyler, bir gece "Bana vur" diyiveriyor ötekine; bir kulübün kuruluş hikayesi burada başlıyor: Dövüş Kulübü. O meşhur kurallar şöyle başlıyor: "Dövüş Kulübü'nün ilk kuralı, Dövüş Kulübü hakkında konuşmamaktır. Dövüş Kulübü'nün ikinci kuralı, Dövüş Kulübü hakkında konuşmamaktır." Haftada bir, akşamları faaliyet gösteren bu kulüp, en başta underground bir şekilde toplanıyor. İnsanlar birbiriyle eşleyip dövüşüyor. Ana amaç aslında stres atmak, kuralsızlığın tadını çıkarmak. Elbette tamamen bir kuralsızlık da yok, mesela her yeni katılan, o katıldığı gece dövüşmek zorunda gibi ufak kurallar da var. Bu kulüp zamanla büyüyor ve olaylar gelişiyor. Marla ise ana kahraman aracılığıyla tanıştığı Tyler'la birlikte vakit geçirmeye, yakınlaşmaya başlıyor. Neden sadece 6 puan verdim? Kitap bir yerden sonra çok tekrara dönüyor, gerçekten içim kıyıldı. Özellikle sonunu belli eden "Ben yapıyorum, çünkü Tyler yapıyor." veya "Etrafta ben varken Tyler yok, o varken ben yokum" gibi cümleler bence sonunu epey belli etmiş. Bunu filmde doğrudan anlayamasak da okurken bu cümlelerin sık sık (en az 5-6 kere) vurgulanması çok gözümü tırmaladı. Sonlara doğru da sisteme başkaldırı içeren ama birbirinin aynısı cümleler gördüm. "Her şey çöplüğe dönecek, yaptığımız her şey boomboş" gibi cümleler içimi kıydı. Ben de kötümser biriyim, fakat bunun içinin doldurulmasını tercih ediyorum, özellikle edebiyatta. Sinemada bu konseptteki filmleri seviyorum aslında, Kaybedenler Kulübü'nü de bu boşluğu anlatışı şekliyle sevmeme rağmen onun da bir kitabı olsaydı büyük ihtimalle inanılmaz sıkılırdım. Edebiyat, eşit değildir sinema. Kardeşler, ancak üvey. Kulüp kurulduktan sonra olan şeyler çok havada kaldı benim için. Filmde çok daha iyi işlenmişti, kitapta sürekli ana karakterin düşünceleri var. Olay çok az, o düşünceler de hep bu aynı "belirsizlik" teması içinde toplanıyor. Bu da beni sıkan etmenlerden biriydi. Bütün olumsuzluklara rağmen kötü bir kitap diyemiyorum, sadece ortalama bir kitabın ufak bir tık üstü oldu benim için. Filmi çok daha iyiydi, ama bu durumun yukarıda anlattığım psikolojik sebepten ötürü mü olduğunu bilemiyorum.
Fight Club
Fight ClubChuck Palahniuk · Vintage Books UK · 19979,7bin okunma
·
196 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.