Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

490 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 günde okudu
Orhan Pamuk’tan yine harika bir kurgu roman. Ardarda okuduğum dördüncü Orhan Pamuk kitabı. Orhan Pamuk bildiğiniz gibi modern yazarlarımızdan biri ve romanlarında genelde bireyin toplum içindeki yerini ele alır. Bu romanında da baş karakter Mevlüt’ün yaşadıklarını, değişimini, kafasındaki tuhaflığı okuruz. Ama bu romanını bence eşsiz kılan özelliği sosyolojik bir roman olmasıdır. Kurguyla gerçekliğin iç içe olduğu harika bir roman. Sizler de okuduğunuz zaman anlatılan hikayenin sanki gerçekmiş gibi hissine kapılacaksınız. Gelelim romanın çıkış hikayesine. Orhan Pamuk bu kitabı yaklaşık 6 yılda tamamlamış. Tabii ki arada diğer kitapları üstünde de çalışmış. Bu roman üstünde çalışırken İstanbul sokaklarını deyim yerindeyse karış karış gezmiş ve insanlarla röportajlar yapmış bu yönüyle kurgunun gerçekliğe uygun bir tarafı var. Sokak satıcıları, midyeciler, tavuk pilav satıcıları, yoğurtçularla, bozacılarla sesli ve yazılı röportajlar yapmış. Bu inanılmaz bir olay benim için. Emek harcanmış gerçekliğe dokunan, belgesel tadında bir eser. Hikayeye geçmeden önce teknik bir değerlendirme yapmak isterim. Kurgu romanların en büyük özelliği hikayenin de karakterlerinin de hayal ürünü olmasıdır. Kurgu romanların en büyük malzemesi de karakteri ve hikayenin geçtiği mekanın nasıl kullanıldığı çok önemlidir. Romanımız İstanbul’un yıllar içindeki dönüşümünü anlatmakta. Bildiğiniz gibi 1950, 1960 ve 1970’li yıllar İstanbul'a yoğun göçün yaşandığı yıllardır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen farklı demografik özelliklere sahip insanlar “taşı toprağı altın” şehre göç etmişlerdir. Bu göçlerle beraber geleneksel yaşam, kültür ve kentte inanılmaz dönüşümler yaşamıştır. 1950’lerde 3 milyon nüfus 2000’li yıllarda 15 milyona kadar çıkmıştır. Tabii ki bu durum beraberinde siyasi çatışmaların da merkezini İstanbul'a taşımıştır. Büyük sağ-sol kavgaları, kutuplaşmalar, emek hareketleri, darbeler hep bu yıllarda olmuştur. Aynı şekilde kitabımızda da değinilen Gecekonduların çoğalması, onlarca medeniyetin yaşadığı İstanbul'da çarpık kentleşmenin ve Anadolu'dan göçen insanların geleneklerinden kopuşunu, kültürel bozulmayı da beraberinde getirmiştir. Yine 6-7 Eylül olaylarının çıkmasıyla İstanbul'da yaşayan azınlıkların! Yerinden yurdundan edilmesi, evlerinin dükkanlarının yağmalanması ve başka kişiler tarafından ele geçirilmesi acı da olsa romanda değinilen konular arasında. Roman karakterimiz Mevlüt’ün de kafasındaki tuhaflık işte bu değişimin kendisidir. Çünkü değişen dönüşen bir şehirle beraber birey de inanılmaz bir dönüşüm geçirir. Ve sanırım bu romanı bu kadar kaliteli yapan da bu gerçekliğin kurguyla harmanlanması bana göre. Hikayeyi çok kısa spoiler vermeden şöyle özetliyeyim. Kitabımızın başkarakteri Mevlüt’ün babası Mustafa AKTAŞ ve kardeşi Hasan AKTAŞ beraber Konya’nın Beyşehir ilçesinden İstanbul'a göçerler ve İstanbullun henüz mega kent olmadığı tepelerinde taşlarla araziyi çevirerek ve bir gecede yaptıkları evlerde yaşam kurarlar. Kısa sürede memleketlerindeki ailelerini de yanlarına alırlar. Mustafa AKTAŞ oğlu Mevlüt’le beraber gündüz yoğurt satarak gece de boza satarak ayakta kalmaya çalışırlar. Hasan AKTAŞ’ta çabucak zengin olmak için çocukları Korkut ve Süleyman’la siyasi temaslarda bulundukları kişilerle görüşerek daha hızlı zengin olurlar. Kitabımızın bundan sonraki bölümlerinde Mevlüt’ün ortaokul, lise yaşantısını ve bu yıllardaki iç dünyasını okuruz. Amcaoğulları Korkut ve Süleyman'la olan ilişkisini. Farklı siyasi görüşe sahip (solcu) Ferhat'la olan arkadaşlığını, siyasi kutuplaşmanın olduğu o yıllarda Mevlüt’ün tutumunu okuruz. Ve kitapta çokça bahsedilen Mevlüt’ün aşık olmasını, aşık olduğu kadına 3 yıl boyunca aşk mektupları yazmasını ve sonunda evliliğini (burada inanılmaz güzel işlenmiş bir olay olur. Burada yazıp sürpriz bozmak istemem) okuruz. Aşık olmak, evlenmek ile ilgili düşüncelerimizi derinden etkileyen bir hikayesi var Mevlüt’ün. İncelememi bitirmeden önce kitapta yaşanan çok çok etkili bir olaydan bahsetmek isterim. İstanbul'a deniz yoluyla gelen koyun yüklü gemi Marmara'da batar ve koyunlar telef olur. Boğularak ölen koyunlar kıyıya vurur. Kurtulan koyunlar can havliyle ve korkuyla kıyıya çıkarlar. Bu olay gerçek mi kurgu mu bilmiyorum ama bence çok güçlü bir metafor olarak kullanılmış. Anadolu'dan İstanbul'a göçen milyonlarca insanın yaşam mücadelesine bir gönderme gibi geldi bana. Bu mücadelede kaybolup gidenler de oldu, ayakta kalmak için değişen, dönüşen insanlar da. İncelemem burada biter. Şimdiden okuyacak arkadaşlara iyi okumalar dilerim.
Kafamda Bir Tuhaflık
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201913,5bin okunma
·
52 görüntüleme
Pınar okurunun profil resmi
Elinize kaleminize sağlık. Çok güzel bir inceleme yazısı olmuş. Gerçekten merak uyandırıcı ...
Liberta Murat okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Okumanızı tavsiye ederim. Üstüne konuşulacak çok şey var
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.