“Çağrıldım. Perşembe, tam saat onda.” giriş cümlesiyle başlıyor #keşkebugünkendimlekarşılaşmasaydım . İsmi belirsiz kadın anlatıcının sorguya giderken yaptığı tramvay yolculuğu ve geriye dönüşlerle anlattığı yaşamı. Bir diktatörlükte (Çaveşesku Romanya’sı) bireyselliğin olmadığı bir yaşam. Korku, güvensizlik, mutsuzluk, delirmek ve ölmek arasında git geller.
.
Olaylar kronolojik bir sıra izlemiyor, insanların sıradan hayatlarından parça parça kesitler. Kadınların değerinin olmadığı mutsuz aileler, ihanete meyilli dostluklar, bu yönetim biçiminde şekillenmiş karakterler ile içen ve umursamayan bu yaşamı kanıksamış bir toplum. Bu arada
Çavuşesku diktatörlüğünde kürtaj yasaklanıyor -yıl 1966!- ve boşanma ile ilgili kanunlar değiştirilerek zorlaştırılıyor.
.
#hertamüller in anlatımı dramatikliğin ağırlığından uzak mizahın hafifliğinde ezgisel. Pek severim. 2009 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü ‘şiirin yoğunluğu ve nesrin doğrudanlığını kullanarak yurtsuzların dünyasını betimleme yeteneğiyle’ almış.
.
Müller Romanya doğumlu ve daha sonra Alman vatandaşlığına geçiyor. Çaveşesku rejiminde gizli polisle işbirliği yapmayı reddettiği için türlü suçlamalara maruz kalıyor ve defalarca sorgulanıyor. Kitaplarında otobiyografik ögeler kullanıyormuş ve hayatını okuduğunuzda anlattığı hikayenin ne kadar içsel olduğunu fark ediyorsunuz.
Yazdıkları sebebiyle 15yıl Çavuşesku diktatörlüğünden ölüm tehditleri alan Müller’in kitapları yasaklamış ve halk da olumsuz yönlerini yazdığı için tepki göstermiş. Rumenlerin ülkesini kötüleyen yazar dediği Müller’e Almanlar kelime üreticisi diyor.
.
Kitabın seveni olduğu kadar eleştireni de çok, ben çok sevenlerdenim:) Dağınık olay örgüsü, anlatılanlarla şekillenen karakterler, bozulan ilişkilere yapılan rahatsız edici vurgular eleştirilerin çıkış noktası ve tam da bu noktalar kitabın en sevdiğim detaylarıydı. En azından bir Herta Müller kitabı okunmalı diye düşünüyorum.