Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

236 syf.
·
Puan vermedi
Boşver beni mühim değilim, bu onun hikayesi...
Düşkün kadın temasını daha önce Mihnetkeşan öyküsünde ele alan Ahmet Mithat, aynı temaya bu kez bir romanla yeniden dönüş yapmış ve sorunu daha etraflıca incelemiştir. Romanda geceyi geçirme mecburiyetiyle geneleve sığınan Ahmet Efendi Kalyopi’yle tanışır ve onun hikâyesini dinlemek ister. Tanzimat edebiyatında “ahlaksız kadın” tipi çokça işlenmiş olmakla birlikte bu kadınlar erkekleri yoldan çıkaran, onların hayatını karartan kadınlardır. Toplumun katı kurallarının önüne geçerek düşen kadının gerçek hikâyesini araştırmak, ona acımak, onu kurtarmaya çalışmak edebiyatımıza Ahmet Mithat ile girmiştir ki bence dönemine göre yaptığı şey oldukça cesurca. Aslında Ahmet Mithat’ın kadın sorunlarına eğildiği ilk eseri bu değildir. Örneğin Felsefe-i Zenan isimli öyküsünde evlilikte kadınların ezilmeleri, erkeklerin sadakatsizlikleri üzerinde durur; erkek egemen evlilik hayatını açıkça eleştirir. Karı Koca Masalı’nda erkeğe “âşık” ve kadına âşık olunan anlamındaki “maşuka” sıfatlarının verilmesini cinsiyetçi bularak eleştirir. Bu kadını pasifleştiren bir yaklaşımdır, âşık olma ve olunma hali hem erkek hem de kadın için geçerlidir. En önemlisi de Ahmet Mithat, ilk kadın romancımız sayılan Fatma Aliye'ye yazarlık konusunda çok destek olmuştur. Ancak gençliğinde kadınların toplumdaki konumu konusunda daha açık fikirli ve yenilikçi olan yazarın, 1890'lı yıllarda kadın özgürlüğü konusunda tutuculaşmaya başladığı görülmektedir. Bu yıllarda Osmanlı'da kadınların bazı hakları elde etmeleri yazara, bunun ahlaki zafiyetlere yol açabileceğini ve "feminizm" denen şeye doğru gidebileceğini düşündürmüştür. Fatma Aliye'ye bir yandan destek olurken bir yandan da ona çeşitli sınırlar koymaya çalışmıştır. Ona yazdığı mektuplarda kadınların şiir yazmasını, felsefe ve tarihle ilgilenmesini hoş bulmadığını belirtmiştir. Kısacası Ahmet Mithat gerçek bir kadın özgürlüğünden korkmuştur. Belki de Ahmet Mithat'ın kadınlar konusunda tutuculaşması, Batılılaşmanın kadınları onun tahayyülü ötesinde bir noktaya taşıyacağına ilişkin korkusundan ileri gelir. Bir görevi nedeniyle Avrupa'yı gezmiş, bu konuda pek çok kitap okumuş olan yazar Batı'nın teknolojisine, düzenine ve gelişmişliğine hayran kalmıştır ama Batı'yı manevi konularda ahlaksız bulur. Örneğin, bu romanında Osmanlı'da kerhanelerin Batı etkisiyle yayıldığını söylemektedir. Ayrıca, evli bir Müslüman kadının başka bir adama aşkını anlattığı Yeryüzünde Bir Melek isimli kitabı dışındaki tüm anlatılarında “iffeti şüpheli kadınlar”ı Hristiyan veya Yahudilerden seçmiştir ki bu romanında da Kalyopi Hristiyan bir Rum kızıdır. Romana dönecek olursak, realizm etkisiyle yazılan romanda gözlemlere yer verilmiş, sıklıkla tasvirler ve ruh çözümlemeleri yapılmıştır. Yazar pek çok romanında olduğu gibi kendisini yer yer esere dâhil etmekle birlikte sözcülük görevini çoğunlukla Ahmet Efendi’ye bırakmıştır. Orhan Okay, Henüz 17 Yaşında’nın Kalyopi’sini kurtaran Ahmet Efendi’nin Ahmet Mithat olduğunu iddia etmiştir. Kalyopi’nin ise gerçek adı Angliko olan yazarın ikinci eşi Meryem olabileceğini pek çok çalışmada değinilmiştir. Ancak eserin yazımı, evlilikten öncesine dayandığı için “burada edebiyat hayatı değil, hayat edebiyatı taklit etmiş gibidir” der Nüket Esen. Ahmet Mithat bu romanında ciddi bir toplum eleştirisi yapmış, toplumun bağnazlığını ve ikiyüzlülüğünü eleştirmiştir. Tespit ettiği sorunlara karşı birtakım çözümler önermiştir. Ancak Ahmet Mithat’ın dünyasında her şey siyah ve beyazın ayrımı kadar nettir, çözümler de basittir. Felsefe yaparak halkı yormaya gerek yoktur. “Dekart’lar, İspinoza’lar, Pascal’lar, Darwin’ler bir netice bulup da ona kendileri bağlanamamışlardır ki okuyanlar bağlanabilsin.” Modern dünyanın huzursuzluğuna alışmış olan A. H. Tanpınar onun bu tutumunu kolaycı bularak eleştirir. Kitabın başlığı Henüz 17 Yaşında ya düşündüm ki acaba Teoman da bu kitabı okumuş mudur? Belki de “On Yedi” isimli şarkısını bu kitaptan esinlenerek yazmıştır kim bilir:d Öyle veya değil, ben bu kitabı okurken kafamda hep bu şarkı döndü. Neyse efendim, Ahmet Mithat okuyacakların bu romanını es geçmemelerini tavsiye ederim. İyi okumalar:) KAYNAKLAR: * Cevdet Kudret Aksal, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman (1859-1910) * Nüket Esen, Hikâye Anlatan Adam: Ahmet Mithat
Henüz 17 Yaşında
Henüz 17 YaşındaAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20201,881 okunma
··
362 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Teoman’ın 17 adlı şarkısı, 1980’de 17 yaşında idam edilen Erdal Eren için yazılıp bestelenmiştir. Aynı zamanda Erdal Eren, Teoman’ın akrabasıdır. Sadece incelemede geçtiği için not olarak ekledim bu ayrıntıyı. Onun ötesinde şarkılar zamansız ve evrenseldir. Bir başka niyetle yazılsa dahi bambaşka bir yerde bambaşka bir duyguya da hitap edebilir tabii ki... Öte yandan, incelemen vasıtasıyla Ahmet Mithat’ın farklı bir yönünü de öğrenmiş oldum. Eserlerinde kadın konusunu bu kadar işlediğini bilmiyordum. (Okuduğum tek eseri Felatun Bey ve Rakım Efendi tam tersine iki erkeğin hikayesi üzerine döndüğü için öyle bir algı bırakmış olabilir) Dönemine göre oldukça cesur ele almış konuları... Bu faydalı inceleme için teşekkürler. Emeklerine sağlık. Keyifli okumalar dilerim...
Yasemin okurunun profil resmi
Şarkının hikayesini bilmiyordum, teşekkürler Necip Hocam. Birgün kitabı okusanız bu hikayeye de uyduğunu görürsünüz, dediğiniz gibi şarkılar zamansız ve evrenseldir. Ahmet Mithat çok değişik konularda, çok farklı türlerde, çok yenilikçi teknikler kullanarak yazmış ama buna rağmen biraz da siyasi duruşunun etkisiyle edebiyatımızda bayağı arka planda kalmış. Ben de kendisini yeni keşfediyorum, beni de bayağı şaşırttı diyebilirim. Vakit ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim. Size de keyifli okumalar:)
Fëanor okurunun profil resmi
''Fahişelik; nereden baktığına ve gözlemlediğine göre büyük farklılıklar gösteren bir meseledir.'' (Robert Musil, Niteliksiz Adam 1, s. 33) Romanı genel olarak beğendim ama beğenmediğim bir nokta oldu ki, o da kara leke olarak kaldı romanın üzerinde. Kalyopi, ilginç bir karakter. O kadar ilginç ki, hem akıllı, hem de kıt akıllı, hem benlik bilinci olan, hem de olmayan biri, onun hakkında biraz derine inmek istiyorum: Kendisinin ne kadar iğrenç bir varlık olduğunu bilen ve buna göre hareket eden bir karakter Kalyopi. ''Dünyada hiç kimseyi sevmeyen, hayvan gibi bir mahlukuz,'' der kendi hakkında (s. 42). Bu, onun toplumdaki konumunu ve kendisini bildiği anlamına gelir. Öte yandan, Ahmet Efendi ona iyi davranınca şaşırır, sanki sevginin ne olduğunu bilmeyen bir çocukmuş gibi. Agavni onun ''oyuncaklarla oynadığını'', Ahmet Efendi de ''dünyayı görmediğini'' söyler (s. 155). Gerçi kendi de der ''Bir ara sevgi denen şeyi gerçek zannetmiştim,'' diye (s. 206). Sevginin ne demek olduğunu bilir fakat yine de şaşırır, bu, şüphesiz Ahmet Mithat'ın hatasıdır. Öte yandan, Kalyopi'nin kendisini ''hayvan gibi bir mahluk'' olarak addetmesi de ilginçtir. İşe başlamadan önce çile çekmiş, işe başladıktan sonra ekstra çile çekmiş bir kızın, kendisinin ''hayvan gibi bir mahluk'' olduğunu bile bile, buna dayanması mümkün müdür? Kalyopi neden intihar etmemiştir? Bu soruyu ''Anne ve babasına para gönderiyordu,'' diye cevaplandırabiliriz fakat Kalyopi'nin anne ve babasını da sevmediğini gözden kaçırmış oluruz: ''Bütün cihanda en gerçek bir şey varsa o da ananın, babanın evlada olan sevgisidir zannettikleri halde, ben onun da yalan olduğunu anladım'' (s. 206). Diriliş'teki Maslova karakteri de aynı işle uğraşır ve bu işin ''en yüce iş'' olduğunu düşünür. Çünkü böyle düşünmezse, hayattan bir beklentisi olmayacağı için, intihar eder. Tolstoy belirtir: ''Her insan, bir işi yapabilmek için bu işin iyi ve önemli bir iş olduğunu kabul etmek zorundadır'' (Diriliş, s. 216). Maslova, bu işin en yüce iş olduğuna inanır ve herkese cilve yapar. Nehlüdov onu kurtarmaya yeltenince, Maslova büyük bir travma geçirir, çünkü, artık ''iffetli'' bir kadın olmak ve kendi ütopyasından gerçek dünyaya geçmek ona çok aykırıdır; fakat travmalardan sonra bunu kabul eder. Halbuki Kalyopi kendisinin ''aşağılık'' olduğunu kabul eder ve ütopyada değil, bizim dünyamızda yaşar. Ahmet Efendi onu çıkarmaya yeltenince de, dünyalar onun olur, hiçbir travma geçirmez. ''Bir amaç ve içinde bu amaca ulaşma isteği olmadan hiç kimse yaşayamaz,'' der Dostoyevski ve Kalyopi'nin bir amacı da yoktur. Ölümü de arzular, fakat kendini öldürmez. Bu bakımdan Tolsoy'un görüşü daha gerçekçidir. Diriliş'teki Maslova karakteri, Sefiller'deki Fantine ve Suç ve Ceza'daki Sonya Semyonovna da daha gerçekçi fahişelerdir. Kalyopi kurgu kokar ve bu da okuyucuları rahatsız eder (en azından beni rahatsız etti). Yine de roman iyi bir roman, gerek ruh çözümlemeleriyle olsun, gerekse duygu yoğunluğuyla. Tolstoy sanatın ''duyguyu hissettirmesi'' gerektiğini söylerdi ''Sanat Nedir''de ve eminim kitabı okumuş olsaydı çok severdi (her ne kadar Kalyopi karakteri Maslova karakteriyle zıt düşse de). Çünkü Ahmet Mithat Kalyopi'nin ruh halini gerçekten çok iyi yansıtıyordu. Öte yandan, Henüz 17 Yaşında'nın Diriliş'le benzerliği sadece bunla da kalmıyor, sonları da birbirine benziyor. Nehlüdov, Diriliş'te İncil'ine kavuşurken, Henüz 17 Yaşında'da Kalyopi de dinine, kilisesine ve ''diriliş''ine kavuşuyor. Ahmet Efendi'nin serüvenini de çok hoş yansıtıyor Ahmet Mithat. Kalyopi'yi başta ''sefih yaratık'' olarak görürken, sonlara doğru ''saf ve temiz bir varlık'' olarak görüyor; bu durumu çok hoş gözler önüne seriyor. Ahmet Mithat bunu incelememezlik de edebilirdi. Örneğin İntibah'ta Namık Kemal Mehpeyker'in ''on üç yaşında'' bir geneleve verildiğini söyler fakat onun içine girmez, sadece ''ahlaksız'' olarak gösterir. Ayrıca, hazır sen de incelemende belirtmişken, Ahmet Mithat son romanı olan ''Jön Türk''te feminizm konusunu derinlemesine incelemiştir ve "kadının adı yok" cümlesinin ilk kurulduğu eserdir (belki de biliyorsundur). Ben okumayı şu anlık düşünmüyorum ama Kırmızı Kedi Yayınları'nda var, istersen bakabilirsin: kirmizikedi.com/kitap/urun/68ed... En azından Ahmet Mithat bize gösterir bu tür insanları ve ön yargılı olmamamız gerektiğini belirtir. O zamanlar kim bilir kaç tane daha Kalyopi'nin hayatı mahvolmuştur... ''Zarafet ve derinlik, işte kadın budur; işte cennet budur,'' (Victor Hugo, Sefiller) deyip, düşüncelerimi sonlandırayım. Zihnine ve kalemine sağlık, incelemen çok hoş olmuş, teşekkür ederiz.
Yasemin okurunun profil resmi
İnceleme gibi bir yorum yazmışsın, ellerin dert görmesin:) Nüket Esen'in kitabına göre Ahmet Mithat Jön Türk isimli eserinde kadının ekonomik özgürlüğüne değiniyor, ancak Avrupa'daki gibi çalışıp para kazanan kadınların erkeğe boyun eğmeyeceğini ve toplumun ahlakının bozulacağını da söylüyor. Onun açısından kadının ekonomik özgürlüğü ancak miras yoluyla makbul olabilir. Dili cinsiyetçi bulup bazı açılımlar yapması, kadınların eğitimini desteklemesi, düşmüş kadını farklı bir şekilde ele alması açısından Ahmet Mithat bana çok açık fikirli gelmişti ama biraz daha derine indikçe kafasındaki kadın özgürlüğünün, erkeğin tahakkümü altındaki bir özgürlük olduğu anlaşılıyor. Belki o dönem için çok da fazlasını beklememek lazım ama sanırım bu tarz ifadeler içeren bir kitabı okuyup kendisine daha fazla gıcık olmak istemiyorum.:D
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.