Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
GEÇMİŞ ZAMAN KÖŞKLERİ (ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR)
(Hisar, Abdülhak Şinasi; Geçmiş Zaman Köşkleri, YKY, 2. baskı, İstanbul, Şubat 2012)¹ Kitapta, biri (Abdülhak Hamit'in Köşkü) sonradan eklenmiş on üç yazı var (Numaralandırma benim işgüzarlığım. Dipnotlar da öyle.): 1. Geçmiş Zaman Köşkleri 2. Çocukluk Günleri 3. Büyükada'daki Köşk 4. Geceleri Uluyan Çamlık 5. Büyükada'dakiler 6. Geçmiş Zaman Eşyaları 7. Kiralık Köşk 8. Yeni Bir Mahallede Geçen Mevsim 9. [Abdülhak Hamit'in Köşkü] 10. Çocuklar ve Oyuncaklar 11. Akşam Saatleri 12. Geçmiş Zaman Mahalleleri 13. Resimler Karşısında Duygular İnsan, Hisar'ı sadece uzun cümle sevdiği için bile okuyabilir. Cümle biraz kapalı oldu, değil mi? Kim seviyor uzun cümleleri? Okuyanlar mı, Hisar mı? İkisi de tabii ki. Bir uzun cümle tutkunu olan Hisar'ın metinlerini beğenerek okuyanların, onun uzayıp giden cümlelerini sevdikleri düşünülebilir. Ben de o tür okurlardan biriyim sanırım, bayılırım düzgün kurulmuş uzun cümlelere... Fakat benim Hisar'a olan ilgimin sebebi üslupla alakalı bu durum değil sadece. Orhan Pamuk'un yıllar önce okuduğum İstanbul'unda, Abdülhak Şinasi Hisar'dan övgüyle, sevgiyle söz etmesi de etkiledi beni. Okur, sevdiği yazarın sevdiği yazarlara ilgisiz kalabilir mi? Gelelim Geçmiş Zaman Köşkleri'ne... 1. Geçmiş Zaman Köşkleri En iyisi kitaba adını da veren bu kısa yazıyı bütünüyle alıntılamak. Buyurun: "Şimdi, geçmiş zaman diyebileceğimiz o zamanlarda İstanbul evleri üçe ayrılabilirdi. Bunların Boğaziçi'nde su kıyılarında olanlarına yalı; İstanbul'un sayfiye semtlerinde, bahçe içinde ve yine ahşap olanlarına köşk; şehirde, ayrı harem ve selamlık daireli ve çokları kâgir olanlarına konak denilirdi. Bu kaçgöç² zamanlarında Beyoğlu civarının apartmanlarında ise aileler oturmazlardı. Ev halkına gelince, aile erkânı daha mütesanit, hizmetçiler daha fazla, her gün ve her gece gelip giden misafirler kalabalık olurdu. Mahallerine uyan ayrı vasıtalarla onlara gittiğimiz günler, bu köşkler, uzaktan yolları, ağaçları ve çiçekleriyle birer hüviyet teşkil eder, manalaşarak akrabalarımızın gözlerine benzerdi. Ve yaşadıkları hayatı duyarken, ruhlarını duyar gibi olurduk. Bu köşkleri uzaktan görenler, yabancı iseler, kabil değil, onların ne tatlı bir hayat mahfazası olduklarını bir türlü tasavvur edemezler. Bütün bunların hüviyetleri, hayatta, birer büyükanne, birer büyükbaba, birer akraba olmak gibidir. Çocuklar onların gönüllerindeki şefkat ve muhabbet tatlarını buram buram duyarlar. Bir yolda ihtiyar bir kadın, zahmetle, yavaşça gider. Yabancılar onu zavallı bir harabe halinde görürler. Giydiklerini modasız, gözlerini manasız, gönüllerini sevgisiz, varlığını tatsız duyarlar. Yabancılar böyle bulurlar. Fakat onun torunu koşarak yanına gelir, yüzünü, gözlerini öper. Onun çamaşırlarındaki la- [s. 7] vanta çiçeğinin kokusunu duyar. Eski şakalarının neşesiyle çağıldar. Nazarlarındaki destanları, divanları anlar. Ruhunun iyiliklerine hayran olur. Bu geçmiş zamanlarda bu köşkler arasında bile, bazı perili evler mevcut olduklarına inanılır ve bunların nice maceralarından bahsolunurdu. Bütün bu rivayetlerin vaktiyle nasıl inanıldığını ve şimdi nasıl kapandığını bilemiyorum. Bana gelince, bütün bu geçmiş zamanlardan sonra, şimdi, onların hemen hepsinin birer perili ev olduklarına inanmaya hazır ve razıyım. Zira eskiden hemen hepsinden dağılan sihirli musikîyi hâlâ daha hatıralar içinden duyuyor ve hemen hepsinden vaktiyle birer perili zamanlar yaşamış olduğumu hatırlıyorum. Ve bunun içindir ki şimdi bu eski zaman köşklerinin hep birer perili ev olduklarına inanıyorum. [s. 8]" Beni de inandırdın Abdülhak Şinasi Hisar, ben de inanıyorum artık. Hepimiz inanıyoruz... Ya, "Şimdi, geçmiş zaman diyebileceğimiz o zamanlarda" ifadesine ne demeli? Bu cümleciği okuyunca zamanın izafiliğini bir kez daha anlıyorum içten içe. Hisar 1887 doğumlu, bu kitabı yayımladığı sene ise 1956. Elli altmış³ yılda şahit olunan değişim sadece birtakım eski evlerin yerini yenilerinin alması değil; geçmiş zaman deyip geçtiğimiz künhü meçhul derinlikte yitip giden ve Hisar'ın hüzünle andığı şey apayrı bir dünya; yalısı, köşkü, konağıyla farklı bir yaşam biçimi. 2. Çocukluk Günleri Hisar bu yazısında bazı çocukluk an(ı)larını anlatıyor. Bunlardan biri de büyükbabasının eve geliş anı. Şöyle diyor Hisar: "Bu, hanımların kalpleri daha iyileşerek nazarları daha yumuşadığı, çiçeklerin, hele yaseminlerin kokularını daha çok yaydığı, her şeyin dünyaya en son güzelliğini ve iyiliğini vermeye koyulduğu bir zaman, günün en sevdiğim, en rikkatli ânı idi. Artık oyunlarımı bırakır ve bütün dikkat kesilirdim. Hanımlar gözlerinde derin şefkatlerini taşıyarak susarlardı. Ve ruhlar güya bir sünger kâğıdı gibi dünyadaki bu nazlı havayı ve lezzeti kendilerine çeker, bol bol içerdi. [s. 9]" Büyükada'da ve Rumelihisarı'nda geçen çocukluk günlerini ise bakın nasıl duyuyor Hisar: "Beni dünyaya gelmiş olduğuma memnun eden bu uzun günleri hatırlıyorum. Bu ilahi zamanlardan gönlümde yakıcı bir toz kalmış. Ve içimi çektiğim zamanlar Rumelihisarı'yla birlikte Büyükada'yı duyuyorum. Güya ruhumun temelleri bu yerler, bu günler olmuş gibi! [s. 13]" 3. Büyükada'daki Köşk "Eski İstanbullular mahallelerine o kadar kökleşirlerdi ve mahalleleri ruhları için öyle bir kılıf olurdu ki başka bir yere göç etmek onlara huylarını değiştirmek gibi güç ve tatsız bir şey görünürdü. [s. 15]" diyor Hisar yazısının başında. Hatta bu yüzden, Rumelihisarı'nda oturan anne tarafı, Büyükada'da oturan baba tarafına kız vermek istememişler. Hisar, bir öncekinde olduğu gibi bu yazısında da Büyükada'daki çocukluk günlerine götürüyor bizi; belki de yanlış söyledim, adayı ve çocukluğunu bize getiriyor. 4.Geceleri Uluyan Çamlık Hisar, bu yazısında da çocukluk an(ı)larına dalıyor; güneşin türlü oyunlarını, özellikle gurup vakitlerini hâlâ bir çocuk gözüyle görüp dile getiriyor. Köşklerinin yanındaki çamlıktan gelen sesleri, bu seslerin çocuk ruhundaki etkilerini o kendine özgü üslubuyla tatlı tatlı anlatıyor. "Çocuk tabiatlı kaldığımdan büyüklerle aram hâlâ bir türlü düzelmiyorsa içimde bir âlem saklayarak onun solmadığını ve susmadığını görmekle ne kolay teselli buluyorum! [s. 26] diyen Hisar'ın, "dünyanın şiirini kaçıran" büyüklere de söyleyecekleri var: "İşte ben ömrümde daima büyüklerin asıl bu mahrem ve deruni âlemi duymadıklarını ve sathi bir ciddiyetle hep oyunbozanlık ederek dünyanın tadını kaçırdıklarını gördüm. [s. 27]" 5. Büyükada'dakiler Hisar, bu makalesinde "Büyükada'nın eşhası" dediği, hatırlamaktan zevk duyduğu insanları anlatıyor. Gündelik menfaatlerinin peşinde koşan insanlara pek benzemeyen bu tuhaf eşhasın ilki olarak Doktor Zici'yi anıyor. Sonra oyun tutkunu Madam Rakım Bey⁴ ve temizlik hastası kocası Rakım Bey, "Birazdan Hala", Ada'da yumurta satan ve İstanbul'u bir defa bile görmemiş olan Hani... 6.Geçmiş Zaman Eşyaları Hisar'ın dikkati geçmiş zaman eşyalarını atlar mı hiç! Bu yazısında da iki alt başlık altında yorganlara ve sandıklara değiniyor Hisar; bir hüviyete sahip olduklarını söylediği yorganları konuşturuyor, bırakıldıkları yerde çaresiz açılmayı bekleyen yıllanmış sandıkları açıyor. Sadece lavanta kokusu değil, bir eski zaman kokusu yayılıyor etrafa. Okuyun, siz de duyacaksınız. 7. Kiralık Köşk Yazar, bu yazıda, anneannesinin hastalanması üzerine, doktor tavsiyesine uyarak Çamlıca'da bir köşke taşınmalarını, Çamlıca'nın o zamanki harap köşklerini anlatıyor. Hisar, taşındıkları köşkü başlangıçta çok yadırgasa da zamanla, "bu hantal köşkün bile kalbinin iyiliğini" duyacaktır, köşkün de bir kalbi olduğuna inanan birinin iflah olmaz iyimserliğiyle. 8.Yeni Bir Mahallede Geçen Mevsim Bir öncekinin devamı sayılabilecek bir yazı bu. Hisar, bize bu defa da Çamlıca'yı anlatıyor daha çok. Adalar'la, Hisar'la, Boğaz'la karşılaştırmalar yaparak, Çamlıca'nın farkını belirginleştiriyor.⁵ 9. [Abdülhak Hamit'in Köşkü] Bu yazıdan da, Hisar'ın isimlerinden birini borçlu olduğu Abdülhak Hamit'in bazı şiirlerine konu olmuş Çamlıca sevgisini öğreniyoruz. Öyle ki, şair yıllar sonra bile Çamlıca özlemi depreşince oraya gidip bir süre kalıyormuş. 10. Çocuklar ve Oyuncaklar Hisar, bu yazısında birer alt başlık açtığı Çocuklar'dan, Oyuncaklar, Uçurtmalar ve Anahtarlar'dan bahsediyor. Hisar, daha önceki bazı yazılarında da bahsettiği çocukları, büyüklerin sırrına eremediği farklı bir âlemde yaşayan varlıklar olarak resmediyor. Oyuncaklar'da "yaşlandıkça daha çok ve daha pahalı oyunlara muhtaç daha şımarık birer müstehlik⁶ oluyoruz" diyen Hisar, Uçurtmalar'da en sevdiği oyuncak olan uçurtmaları, Anahtarlar'da da türlü hazinelerin anahtarını değil ruhunun kâfi tesellisi olan sanatın anahtarını, sanat dünyasını açacak anahtarı istediğini belirtiyor. 11. Akşam Saatleri Akşam saatlerini seviyor Hisar, diyor ki: "Temkinli, vakarlı, hesaplı gün artık tesirsiz, manasız bir hatıraya inkılap ederek yerine bu şiirli, tatlı, hulyalı saat gelince bizi menfaatımızın kaygısından azat eder, ilk gençlik, hesapsızlık ve tokluk zamanlarımızın asil ve deryadil iklimine kavuşturur. [s. 61]" 12. Geçmiş Zaman Mahalleleri "Oturduğumuz veya misafir olarak gittiğimiz bu geçmiş zaman mahalleleri, o geçmiş zamanın İstanbul şehrinin daha maverai güzelliği içinde gittikçe olgunlaşan bir nevi adem-i merkeziyetle gelişmişler, ve hep görünüşleriyle mütevekkil, mutekit, mütevazı, sakin her mahalle ayrı birer hüviyete sahip olmuştu. [s. 68]" diyor Hisar bu yazısında. Oysa, mahallelerin değil şehirlerin, hatta ülkelerin pek çok bakımdan gittikçe birbirine benzediği zamanları yaşadığımız söyleneli çok olmuş; baktım da, Marshall McLuhan "global village"ten ta 1960'larda bahsetmeye başlamış. 13. Resimler Karşısında Duygular Hisar, bu son yazısında, ressam Hoca Ali Rıza'nın (1858-1930) bir sergi dolayısıyla gördüğü resimlerini konu edinmiş. Hisar, özellikle peyzajlarını yorumladığı Ali Rıza Bey'in, tablolarıyla sadece eski yalıları, köşkleri değil, o geçmiş zamanları da bütün sıcaklık ve canlılıklarıyla göz önüne getirdiğini söylüyor. O kadar ki, Hisar, sergiden içi özlemle yanarak, yaşlı gözlerle ayrılıyor. ________________________ ¹ Bu baskıda, kitabın 1. ve 2. baskısının Varlık Yayınları'nca 1956 ve 1968'de, 3. baskının Ötüken Neşriyat'ca 1978'de, 4. baskısının Bağlam Yayınları'nca 1997'de yapıldığı yazıyor. YKY'deki ilk baskı 2006'da, bendeki bu baskı 2012'de yapılmış. "Abdülhak Hamit'in Köşkü" başlıklı yazı da ilk defa bu baskıda yer alıyormuş, daha önce Türk Yurdu'nda Aralık 1955'te yayımlanmış. ² kaçgöç, TDK sözlüğünde şöyle tanımlanmış: "Dinî bir anlayışla Müslüman kadınların erkeklere görünmemeleri, bir arada oturup konuşmaktan kaçınmaları". ³ Aslında bu süre elli altmış yıl bile değildir, pek çok şeyin Meşrutiyet'le gerçekleştiği düşünülürse zaman aralığı iyice daralır. Tarihte, edebiyat tarihinde Meşrutiyet'in bu tasnif yapıcı gücü (tasnif yapıcı güç, ooo!) ihmal edilmiş gibi geliyor bana, araştırmak lazım. Bakın, Meşrutiyet deyince bile birincisi değil ikincisi kastediliyor. ⁴ Modernliğin yavaş yavaş Rakım Bey'in haremini ortadan kaldırdığını söylüyor Hisar, Madam Rakım Bey tuhaf gelmesin... ⁵ Hisar'ın bu yazısını okurken Hermann Hesse'yi (1877-1962) ve eseri Peter Camenzind'i (1904) anımsadım. Sanki, Hesse de o romanında kendisinin çocukluk ve gençlik anılarını anlatıyor, fiziksel ve ruhsal benliğini arama sürecinde uzun uzun tasvirlerini yaptığı doğaya dikkat çekiyordu. Ancak, Hesse'nin bunu, doğa(llık) - medeniyet çatışmasını vurgulamak için yaptığını söyleyebiliriz; Hisar'ın bu eserinde ise geçmişe ve doğaya duyulan özlem bir modernite eleştirisine dönüşmez. Aynı durum Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir) için de söz konusudur. Yahya Kemal'in yaptığı ise bana tamamen artistik bir şovmuş gibi geliyor. ⁶ müstehlik= tüketici.
Geçmiş Zaman Köşkleri
Geçmiş Zaman KöşkleriAbdülhak Şinasi Hisar · Yapı Kredi Yayınları · 200698 okunma
·
319 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.