Düğün birçok açıdan Gelin'e benzemiyor mu? Bakınız:
1) Kibirli, kaba, olur olmadık her şeye kızan, dengesiz erkek karakter; iyimser, olumlu ve gören herkesi kendine hayran bıracak kadar güzel kadın karakter.
2) Mecburi olarak yapılan bir evlilik. (Evliliklerin sebebi farklı sadece.)
3) Kadın karaktere zorluk çıkartan yan karakter. (Spoiler olur mu bilemesem de yine de spoiler uyarısı vererek kim olduklarını söyleyeyim: Gelin'de Alec'e yanık bir kadın vardı ve Jamie'e sorun çıkartmıştı. Düğün'de de Connor'un annesi, Brenna'ya sorun çıkarttı.)
4) Erkek karakterin, kadın karakteri seven ve koruyup kollayan iki askeri.
Aklıma gelen benzerlikler bu kadar ama gerçekten iki kitap birbirine benziyordu. Fakat Düğün, Gelin'in çok daha başarısız bir versiyonuydu. Çünkü kitap sıkıcıydı, inanılmaz sıkıcıydı. Sonlara doğru birtakım olaylar oldu ama kalan kısımlar? Bir kitap bu kadar mı olaysız, bu kadar mı heyecansız olur ve bu kadar heyecansız bir kitap bu kadar mı uzatılır? Mesela bizimkiler daha kitabın en başında Connor'un evine gelmek için yolculuğa çıktılar ve bu yolculuk yaklaşık 200 sayfa sürdü. Bu 200 sayfada ne oldu deseniz, anlatmam 1 dakikamı almaz. O kadar olaysız bir yolculuktu ama bu kısımları 200 sayfa boyunca uzun uzun okumak zorunda kaldık.
Karakterler de beni çok yordu. Connor'un; soğuk ve alaycı tavırları, Brenna'yı habire aşağılaması, kırıcı davrandığını fark edip pişman olduktan sonra bile tavrından vazgeçmemesi ve karısına hiçbir konuda bir şey anlatmaması çok sinirimi bozdu. Brenna nispeten daha iyi bir karakterdi. Sadece kaynanası konusundaki tavrı biraz fazla iyimserdi.
İkilinin ilişkisi de başarılı işlenememişti. Kitabın büyük bir kısmında sanneleri yoktu zaten. Var olan sahnelerinde de habire atıştılar ve bunu kırıcı yollarla yaptılar. Birbirleriyle doğru dürüst konuşmadan ve bir şeyler paylaşmadan âşık olmaları hiç samimi değildi.
Bir de Brenna'nın başına gelen talihsiz bir durum vardı. Bırakın kadınların sözünün hiçbir hükmünün olmadığı o yılları, günümüzde bile böyle bir durumla karşılaşmak çok zor, çok sıkıntılı. Brenna'nın da bu sıkıntı karşısında ne yapacağını bilememesi, tereddütte kalması ve esas kişi ile konuşmadan başkalarına bir şey söylemekten sakınması çok normaldi. Kaldı ki Brenna, bu sıkıntı için mantıklı tedbirler aldı ve kendini korumaya çalıştı. Bu kısımlardaki Brenna'yı okumak güzeldi.
Fakat bu kısım ve düğün sahnesi haricinde kitapta sevdim diyebileceğim doğru dürüst bir sahne olmadı ve bu durum beni biraz hâyâl kırıklığına uğrattı. Zira Gelin'in yorumunda da dediğim gibi, tarihi aşk türünde bu kadar tanınmış bir yazar olan Julie Garwood'dan beklentim yüksekti. Yine de yazardan vazgeçmiş ya da umudu kesmiş değilim. Daha elimde yazarın birçok kitabı var ve onları da mutlaka okumayı düşünüyorum.