Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
8/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Tarihsel sürece baktığımızda bütün milletler savaşlarını, kavgalarını özgürlükleri için vermiştir. Peki ama gerçekten özgürlük bireylerin arzuladığı bir şey midir? Kitapta, insanın sürekli aidiyet ve birey olma duyguları arasında nasıl bir çatışma yaşadığını görüyoruz. Birey aidiyetine önem verirken, kendini yitiriyor. Herkes gibi biri oluyor. Öte yandan kendin olmanın bedelini büyük bir yalnızlık ve kökensizlik duyguları ile ödüyor. Çok arzuladığı özgürlük onu zeminsiz bırakıyor. Artık tüm seçimleri ve de en önemlisi, seçimlerinin sorumluluğu onundur. Yazar, özgürlük kavramını insanın doğadan ayrılış sürecinden başlatıp günümüz insanının özgürlük anlayışına kadar irdeliyor. İnsan doğadaki diğer canlılardan farklı olarak kendinin, geleceğinin ve mutlak sonunun farkında olması , kendi ve evrende olan diğer şeyler arasındaki ayrımı farketmesini sağlar. Birey, doğanın içinde kendisini hilkat garibesi gibi hisseder. Aidiyet duygusu, yaşamına yön verecek bir anlam ve amaç olmadığı sürece , birey olarak bir toz zerresi hatta bir hiç olduğunun ayrımına varacaktır. Bireyin, kendisini doğadaki diğer varlıklardan farklı olarak algılaması bireyleşme yolundaki ilk adımıdır. Ama bireyleşme yolundaki ilk adım, aidiyetin verdiği güvenlikten uzağa atılan ilk adımdır. Kitpata, insanın aidiyet ve bireyleşme gereksinimlerine örnek olarak bebeğin gelişimi anlatılır. Bebek doğumdan sonraki birkaç hafta annesinin memesini , kendisinin bir uzantısı olarak algılar. Ama birkaç hafta sonra kendisinin anneden ayrı bir varlık olduğunun farkına varır. Ortaçağda insanlar arasında yardımlaşma ve engin bir aidiyet duygusu vardı. Ama özgürlük yoktu insanlar feodalite sistemi altında hiçbir özgürlüğe sahip değillerdi Rönesans ve reformla bireycilik önem kazanmaya başlar. Ardından kapitalizmin yükselişine şahit oluruz. Kapitalizmle insan zihinsel , toplumsal ve siyasal açıdan özgürleşmiştir. Kendi kaderinin efendisi konumuna gelmiş, bireysel başarı ve rekabet önem kazanmış. İnsanlar arasında kültürel kalıplar, din ve toplumsal geçişler zayıflamıştır. Bütün bunların karşısında birey yine bedel ödemiştir: güvensizlik ve yalıtılmışlık. Birey özgürlükten nasıl kaçar? Otoriteye boyun eğerek, yıkarak ve konformizm ile özgürlükten ve kendi benliğinden kurtulur. Otoriteye boyun eğerek , kendi özünü, kendi dışında olan bir güçle kaynaştırır. Kendi güçsüzlüğünü, kendisini otoritenin gücü ile birleştirerek kapatmaya çalışır. Böylece bireysel özünden kurtulur. İnsan yıkıcılığı da benimser. Görev duygusu, sevgi ve vatanseverlik gibi kavramları kullanarak yıkıcılığını kendi mantığına bürümeye çalışır. Bunları yapamayan insan , kendi benliğinden vazgeçip, toplumun ve kültürün ona çizdiği sınırlar içinde yaşar. Toplumun istediği kişi olur. Kalabalıkların arasında herkesten birisi olmuştur. Bir amaç uğruna emek verir, ama amaç kendisinin değildir. Kendi özünü ve benliğini yitirmiştir. Böylece, birey kendini kalabalıklar arasında yitirerek, yalnızlık ve yalıtılmışlık duygularını bir nebze olsun dindirebilecektir. Konformizmi kitaptaki şu örnek özetler aslında: kimim ben? Fiziksel özümün sürekliğinin dışında kendi kimliğim için bir kanıta sahip miyim? Hiçbir kimliğim yok, başkalarının benden olmamı beklediklerinin yansıması olan şeyin dışında hiçbir öz yok: ben, "senin benden olmamı istediğin şeyim." Peki insan bütün bu özgürlükten kaçış serüvenine rağmen, özgürlüğe doğru bir çıkış yolu yok mu? Sevgi. Ama bu sevgi başkasına sahip olmak onu elde etmek anlamındaki sevgi değil. Sevgi duyulan kişiyi bir birey olarak kabul edip, ona sahip olmaya çalışmadan , onu değiştirmeye çalışmadan onu, o olduğu için sevmek ve değer vermek. Bir başka özgürlük yolu ise çalışmak. Zorunluluktan çalışmak kastedilmiyor elbette. İnsanın yaratma eylemidir. Bu bir sanat eseri olabilir, özgün bir düşünce, ürün olabilir.
Özgürlükten Kaçış
Özgürlükten KaçışErich Fromm · Öteki Yayınevi · 19951,564 okunma
·
190 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.