Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

384 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Endişelerin ardından refaha kavuşup özgürlüğünü ilan eden bolca kahkaha!
Spoiler içerir* Sevgili Serra'mız bu kitapla Ankara'dan İstanbul'a taşındı ve on beş günlük tatil bitiminde her ne kadar döneme kötü bir başlangıç yapmış olsa da, çarçabuk uyum sağladı ve yapılan etkinlikler onu dipdiri tuttu. Hiç tanımadığı bir kentte, tanımadığı bir okulda bulunmanın getirmiş olduğu çekingenlik, tüm benliğini kaplamıştı. Bu kitapta onun eski Serra'yı bulmasını okuyoruz ve tabii var olan kişiliğine yeni kazanımlar serpiştirerek... Elbette eski okulundan ayrılmanın üzüntüsünü yaşadı, taşındığı koca şehire ve belirsizlikler içindeki okuluna alışmada güçlükler çekti. Yeni arkadaşlar edinmenin zorluğunu yaşarken kendine güvenmenin o müthiş hazzını tattı. Ne demişti hem Derya teyze... “Kendine inanmak zorundasın, aksi halde hayat boyu sana el uzatacak birini beklersin.” Bu uğurda verdiği yaman mücadele pek tâbi meyvesini verdi, zor da olsa başardı. Sonra sevgili öğretmeni Mualla Hanım'ın sayesinde 'düşünme' nin önemini, kendi deneyimleriyle fark etti. Sorular sorarak kendini tanımaya başladı. Onun cümleleriyle: “Sanki çeşitli ağaçların karmaşıklaştırdığı ormanın içindeki yüksek otları yara yara patikamı bulmuş gibi hissediyorum kendimi. Daha alacak çok yolum var ama en azından patikanın başlangıç noktasını buldum. Böyle olunca da, doğru yolda ilerlediğimi biliyorum ve bu da bana güç veriyor.” Yeni gelen karakterlerden bahsetmemek olmaz: Melis ile Esin. Sınıfın sosyetikleri, ilgi alanları şık giysiler, pahalı yerler... Serra onların yaşamına pek ayak uyduramadı ama ikisini de çok sevdi. Aylin ile Simten. İlgi alanları Basketbol ve basketçiler. Serra onlarla bir yakınlık tesis etmeye çalıştı ancak sonuç başarısız. Dilek ile Sıla. En yakın arkadaşlar. Dilek kıvır kıvır saçları olan, neşe dolu bir kız. Sıla, onun yanında biraz soluk kalıyor ama, çok güzel ve derin bir kişiliğe sahip. Yaşamı annesinden kaynaklı kaygılarla sürüp gitmekte. Ayrıca sınıf birincisi olur kendileri. Serhat. Pek çalışkan, aklı başında, dürüst bir çocuk. Fakat ailevi sorunlar yüzünün gülmesine olanak sağlamıyor. Suphi. Sınıfın kamyon arkası laf taşıyan heybesi desem yeridir. Eski zamanlarda yaşasaydı kesin tellallıkla vazifeli olurmuş bence. Başlarda sinir olsam da iyi çocuk be. Toprak. Suphi'nin deyimiyle 'radikal'. Bütün gazeteleri okur, siyasete ve gündeme meraklı. Aslına bakarsak iyi bir kız, ama pek uyuşmuyoruz. Burak. Yakışıklı sayılan, kendi halinde, sakin bir çocuk zannedersem. Serra elbette can dostlarını unutmuyor, her fırsatta onlara mektuplar yazıyor ve her iki taraf da buluşmak için günleri sayıyor. Kitap da zaten bir buluşmaya kavuşacakken bitiyor. . . . Kendi Düşüncelerim: Okurken kendimi Mozart, Beethoven ve çeşitli vals bestecileriyle kafa kafaya bermiş buldum. Tabii durur muyum hiç, arka fonda açıverdim bu dinletileri. Çok da güzel oldu. Okuyacaklara tavsiyemdir. Bu şahsiyetlerin güzel nağmelerini tekrar tekrar dinlememe vesile olan kişi Mualla Hanım. Benim üzerimde de, en az sınıftakilerde olduğu gibi, harika bir tesir bıraktı. 'Rüzgar gibi geçti' derler ya, işte tıpatıp öyle... Her bir özelliğiyle Yeşilin Kızı Anne'deki Bayan Stacy :") Fakat Mualla Hanımcığım, bu klasiklerle birlikte o çocuklara kendi kültürümüzden de bir şeyler katsaydınız ne iyi olurdu. Saz, kemençe, ud... Daha neler neler. Bir hafta çocukları operaya-tiyatroya-müzeye götürdüysen; ertesi hafta Sultanahmet'e, Ayasofya'ya, Eyüp Sultan'a, Aziz Mahmud Hüdayi'nin türbesine götürseydin çok makbule geçerdi. Bu çocuklar henüz kendi tarihini tanımazken batı kültürünün derinliklerine dalmak ne kadar doğru bilemedim. Bir de kitapta gündeme dair pek çok şeye yer verilmiş. O zamanın gündemleri, şuan da geçerliliğini muhafaza ediyor, pek bir şey değişmemiş yani... Bu konular hakkında Mualla Hanım'ın, Toprak'ın, Suphi'nin, Derya teyzenin, Serra'nın... görüşlerini okuyoruz. Onlara katıldığım/katılmadığım noktalar var. Ve iyi ki bu kararımı kendi düşündüklerim ve gözlemlediklerime bakarak verdim. Birinci kitabın incelemesini yaparken "Ne kadar geç kalmışım" gibi bir cümle kurup hayıflanmıştım. Oysa şuan farkına varıyorum ki, tam zamanıymış. İyi ki bu kitaplar bundan birkaç sene önce elime geçmemiş. Benim belli başlı fikir ve ideallerim yerli yerine oturmuş ve temellerimi sağlam atmışım da karşıma çıkmış Serra. Bunun için aileme fazlasıyla borçlu olduğumu söylemem gayet yerinde olur, çünkü her şeyin ailede bittiğine inananlardanım. Fakat konumuz bu olmadığından topralayayım. Eminim birkaç örnek görmek ister gözleriniz, Serra ile Toprak'ın diyaloğunu ele alalım o vakit: “Ne okuyorsun?” “Yaşar Nuri Öztürk'ün Yeniden Yapılanması'nı.” “Hiç duymadım.” “Bence okumalısın.” “Konu ne?” “Din.” “Yaa...” “Niye şaştın o kadar?” “Ne bileyim...” “Şu din konusu biliyorsun son zamanlarda pek bir gündemde. Ben de kendim araştırayım, dedim. Güvendiğim bir kitapçım var, kitaplarımı hep oradan alırım. Hani şu sattığından haberi olanlardan...” “Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum.” “İşte ondan, din konusunda bana fikir verebilecek kitaplar önermesini istedim. İki aydır sürekli bu konuda okuyorum. Çok fazla derinlere inmeden değişik görüşten yazarların eserlerini okudum. Ve sonuçta Yaşar Nuri Öztürk'ün yazdıklarının benim kafama uygun olduğu kanısına vardım. Dindar ama uygar bir adam. Hele de son kitabı bir harika, tavsiye ederim.” Bu konuşmadan sonra şu Yaşar Nuri'yi iyi bir merak eder oldum. Böyle aklıma takılan konularda Google'a koşmadan evvel ilk yaptığım iş, o yazarı/kitabı anneme sormaktır. Vakti zamanında çok kitap okumuş, ki hâlâ okuyor. Böyle olunca da onunla bazı şeyleri tartışmak pek keyifli oluyor. Yaşar Nuri beyefendiyi de sordum tabii. O da bana kulaklarıma inanamadığım şeyler anlattı. Siz yalnız şunu bilin ki, ehl-i sünnet değilmiş ve son demlerinde yaşadıklarının yansıması üzerine çöreklenmiş gibi ruhunu teslim etmiş. Velhasıl İslamiyet'e büyük zararlar vermiş. Annemin anlattıklarının ardından YouTube'dan bir videosunu izlemeye karar verdim. İzlediğim videoda bir televizyon programında canlı yayındaydı. Yanlış olmasın, hatırladığım kadarıyla "Namaz bu ümmetin başına gelen en büyük beladır." şeklinde bir cümle kuruyordu. Bu sözleri söyledikten sonra bir alkış tufanı koptu ki sormayın. Ağzım açık kalakaldım. Sesi öyle dehşet vericiydi ki, bir dakika bile dayanamadan kapatıverdim sekmeyi. Burdan anlaşılacağı üzere böyle fikirler aşılanmaya çalışılmış. Ne kadar bu gibi konuları görmezden gelmeye çalışarak kitaba yoğunlaşmaya ve o edebi dile kapılıp gitmeye çalışsam da başarılı olabildiğim söylenemez. Devam kitaplarına devam edeceğim elbette ki, Serra'nın başından geçenleri okumak çok zevkli Fakat paramın cebimden çıkması taraftarı değilim. Bunun için sahaflar yegane durağım. Bir kitap değiş tokuşuyla seç beğen al... Buraya dek okuduysanız sağ olun. Neşeyle kalın :)
Arkadaşlar Arasında
Arkadaşlar Arasındaİpek Ongun · Artemis Yayınları · 20129,7bin okunma
·
997 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.