Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

352 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
İSKENDERİYE DÖRTLÜSÜ Okuduğum kitaplar arasında inceleme yapamıyacağım, yapsamda anlatılanın kapsamını kapsam içine alamıyacağımı düşünerek incelemeden kaçınacağım kitap hangisidir diye sorulsa cevabım İskenderiye Dörtlüsü olurdu. Bu incelemeyi neden yapıyorum o zaman, yapıyorum çünkü kitap hakkında; konuyu tarif etmek bakımından değil ama kitabı iştahlandırıcı(serinin tümünü kapsayacak şekilde ) bir değerlendirme ya da tavsiye olmadığından dolayı. Niyetim sayfanızın akışında incelemenin görünür olması değil, kitabı okumaya talip olabilecek kişiyi iştahlandırmak ve kişiye iyi bir kitap okuyacağına dair güvence verebileceğim kadar güvence vermek. Kitabı daha bitirmeden, daha başlarında kendi kendime dedimki böyle bir kitap nasıl bu kadar az bilinir, nasıl özellikle oku oku mutlaka diye tavsiye ettiğimiz kitaplar arasında olmaz diye düşündüm. Ben kimsenin tavsiyesi olmaksızın, sırf seri bir kitap okuycam diye bir arayışla, piyangodan çekercesine, neredeyse tesadüfen okuduğum bir kitap oldu. Ne kadar tesadüfle karar versemde okumaya, yinede kitabın değerine dair incelemelere bakma gereği duydum. Eğer kötü yorumlar varsa ve sayısı fazlaysa okumaktan vazgeçecektim. Neyseki kötü yorumlar yoktu ve nasıl bir kitapla karşılaşacağımı tam olarak bilmeden okumaya başladım. Ve hayran kaldım kitaba ve yazara. İnanılmaz bir kitaptı. Gerek ele aldığı konular açısından,gerek konuları ele alış biçimi açısından. Kitaba hayranlık duymama yol açan konulara değinmek istiyorum incelemenin kalan bölümünde. Serinin başlangıç safhasında hikayenin anlatıcısı; bugün artık her şeyin sebebinin ben olmadığımı, bütün olanlara bu şehrin sebep olduğunu artık biliyorum mealinde bir değerlendirme yaparak başlıyordu hikayeye. İşte kitabın şifresini oluşturan cümleler bunlardı. Bu şifrenin benim anladığım kadarıyla ne anlama geldiğini anlatmak istiyorum. Ben dediğimiz ya da biz dediğimiz nedir? Bende veya bizde bize ait olan, özgün diyebileceğimiz kaynağı tamamen bize ait bir şey var mı? Bizde tarihsel kollektifliğin bize verdiği biçimin dışında bir biçim var mı? İlerleyeceğimiz yol bu tarihsel kollektifliğin bizi yönlendirdiği yolun dışında olabilir mi? Ya da duygularımızın biçimi ve içeriği tarihsel kollektifliğin verdiği içerik ve biçimin dışında olabilir mi? Bu sorular bir köşede dursun. İnsan yaşamının başlangıcında kendi hayatına müdahil olamadığı için kendine kendi biçim vermek gücünden mahrumdur. Kendini doğduğu şartların biçimlemdiriciliğine bırakmak zorunda ve verilen biçime göre yaşamaya. Kendi olusturmadığından bu biçimi ve bu biçime göre yaşayacağı için, kendini ancak kendi öz bilgisine ulaşarak verilebilecek biçimden uzakta, duygularına yabancı, şartların edilgenliğinde var edebiliyor. İşte hikayenin anlatıcısı bu bağlamda hayatındaki bütün olaylara sebebiyet veren şehri(belkide dünyayı) bize biçim veren, duygularımızın ve duygulanımımızın şeklini belirleyen,bizi edilgen kılan şartlarla özdeşleştirerek bu yargıya varıyor. Kitapta şehir her şeyi içine alan kapsam olarak ifade edilirken, aşk ise bu kapsamı belirleyen en büyük belirleyici olarak ele alınıyor. Bu şartlar altında sürdürülen hayata renk katan, onu zenginleştiren aşk,kitabın bütün anlatılarının içinden geçtiği mercek. Aşk;kitabın anlatıcısının anlatısını başlatan etken. Klasik bir soru olsada bu soru sorulmak zorunda. Aşk nedir? Bu soruya kendimden bir cevap yazmadan kitabın anlatıcısının yaşadığı tecrübelerden çıkarımlar yaparak cevaplandırmak istiyorum. Zira bu cevap kitap hakkında birçok şeyi anlatmış olacak. Hikâyenin anlatıcısı; kendi bakış açısıyla yarattığı aşkın ve dünyayı algılama şeklinin kendine verilen her yeni bilgiyle, öğrendiği her veriyle değiştiğini görür. (Zaten birazda bu dört kitaplık seri bu değişen bakış açılarının çeşitliliğinden doğan bir seri.) Ve aşkın; dar bir bakış açısıyla bakarak yarattığımız, ancak dar bir bakış açısında doğan bir duygulanımlar ve yanılsamalar olduğu gerçeği çıkartılır anlatıcı tarafından. Bu dar bakış açısı ilgi duyduğumuz kişiyi bir gizeme çeviriyor ve bu bizde bu gizemi çözme, gizemin bir parçası olma duygusu veriyor. İşte aşkın ömrünü belirleyen faktör;gizemin çözülme, ortalıkta gizem mizem kalmayana dek geçecek süreç. Gizem kalmayıncaya aşkta kalmıyor. Aşk dediğin gizemi tanımlayan bakış açısıyla, gizemi ortadan kaldıran iki bakış açısı arasında yaşadığımız duygularımlar oluyor kitabın anlatıcısının anlayışıyla ifade edilirse. Şehrin biçim verdiği aşk ve aşkın şekil verdiği şehir üzerinde durulması elzem bir konu olarak ele alınıyor kitap boyunca. Aşkın ahlaki biçimlerinin dışındada bir biçimi olduğu, ahlaki biçimlerin bazen aşkı ve cinselliği anlamamızda en büyük engel teşkil ettiği, insana ait en öz bilginin ancak doğru aşk ve cinsellikle elde edilebileceği gibi konular sıradışı bir biçimde ele alınıyor dört kitaplık seride. Gerçekten sıradışı, çok özgün bir roman. Sıradışı ve özgün bir roman okumak isteyen herkese tavsiyemdir.
Clea
CleaLawrence Durrell · Can Yayınları · 2016231 okunma
·
1.158 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.